18 Mayıs 2011 Çarşamba

Sevgilisiz yaşayabilen insan

afedersiniz ama "amına koymak istediğim insan" desem ayıb etmiş olur muyum? bence olmam. bu yüzden "amına koymak istediğim insan" diyorum. yıllar evvel ben altına sıçızlayan bir sabi iken anacığım derdi ki; "oğlum, sakın yalnız yeme. yalnız yersen. yalnız ölürsün."
şu siktiğimin hayatında hiçbir siki de yalnız yemedik ama yalnız geberip gideceğiz. bu nasıl bir iştir anlamadım gitti hayasına koyim her şeyin.

bu pazar sözlükçü bir kaç arkadaş geldi, şehir dışından. farklı farklı şehirlerden iki kafile. hem kendilerine dövme yaptık hem de dövme yaptırmak istemeyip öylesine ziyarete gelenlerle sohbet ettik. bu sohbet esnasında çok değer verdiğim bir sözlük yazarı kadın dostum dedi ki ; "sen ne mutlusundur burada."
ben de yarı şaka yarı ironi olsun diye "evet." dedim. "baksana ne mutluyum yazdıklarımda gördüğün gibi."
güldük sonra. diğer kişiler de güldü. gerçi bu pazar hayatımın en yoğun keyifli günlerinden birisini geçirdim. güzel insanlarla görüşüp güzel şeyler yaptık. 
dövme yaptık mesela. hep beraber bir şeyler içtik. maç izledik. pilav yedik sonra. çok güzeldi. istanbul'un pilavı güzeldir. ki pilavın gerçek bir kültür mirası olduğunu ben buraya taşındığımda öğrendim. normalde de çok severdim pilavı.
hatta üniversite okurken ev arkadaşlığı yaptığım sevgili dostum, canım kardeşim decorum pilav yapar ben de ekmek ve yoğurt alır eve giderdim iş çıkışları. yoğurtla pilavımızı yer sohbet ederdik deli gibi. 

çoğu gece ne televizyonu açardık ne de başka bir şey yapardık. ki yaklaşık 2 yıl evime interneti bile sokmadım. sadece iş yerimde vardı. ben günümü gri ekranlar karşısında yeterince çürüttüğüme inandığım için almayalım demiştim eve. o da sağolsun kabul etmişti. internetin asosyallik üzerindeki etkisini çok iyi kestirdiğimden olsa gerek.
hatta geçen gece kadıköy'de barlar sokağında yürürken yanımdaki kuzene dedim, "amına koyayım ben bilgisayarın. internetin. teknolojinin. söküp alacaksın hepsini insanlık tarihinden. sonra salacaksın insanları sokaklara. ilkel çağlardaki gibi. gerçek bir sürek avı başlayacak. bakalım o zaman depresyona giren oluyor mu?"

o ara kuzen "sürek avı ne?" dediğinde ne kadar yanlış bir adama ne kadar yanlış bir konudan bahsettiğimi anlayıp "siktir et" dedim. "yaşa gitsin. nasılsa en nihayetinde geberip çürümeyecek miyiz?" o da "evet" dediğinde "ama be" dedim. "bari öldükten sonra çürüyelim. yaşarken değil."

çürüyoruz. çürüyorum. gerçek bir çürüme bu. daha bu öğleden sonra üzerimdeki her şeyin siyah olmasından dolayı simsiyah düştüğüm bahariye'de yürürken her bir insanın gözlerine baktım güneş gözlüklerimin ardından. 
ne bileyim, kaçak bakışları yakalamak ve onlarla histerik bir şekilde mutlu olmak hoşuma gidiyor. sol pazumdan taşan dövmemde ne yazdığını merak edenlerin illegal bakışlarını görüp görmemezlikten gelmek içimin yağlarını eritiyor.

mesela ben yürürken arkamda çok güzel bir kadının olup olmadığını karşımdan gelen erkeğin bakışlarından anlayabiliyorum. ve bilerek yavaşlayıp o kadın yanımdan geçerken kokusunu çekmek istiyorum içime. belki bir yerlerden tanıdık gelir diye.
ya da kazara bir şekilde denk gelip, onlarca yıldır nerede kaldık diye birbirimize sorup, elele tutuşarak öylece yürüyüp gideriz diye. hayatımızı o kaldırımda başlatırız diye.

olmuyor. çünkü kırılmış bir yerlerde birilerinin inancı. bu yüzden sonumu merak ediyorum. ve soruyorum herkese, "ne olacak benim sonum?" 
cevaplar aynı, "sonunu sen bilirsin ancak."
ulan sonumu bilsem niye sorayım size. o kadar aptal mıyım ben. sizler bir insanı sevip de ayrılmaktan bahsediyorsunuz ben ise hiç varolmayan belki de varolmayacak bir şeyi seviyorum.
bu nasıl olacak peki? bir de buradan yakar mısınız? sigarayı değil. kendinizi.

yalnızlığıyla övünüyor insanlar. çürümelerini görmezden gelerek. oysa amaç aynı. gerçek bir sevgi, gerçek bir şehvet ve gerçek bir şefkat. hepimizin telaşı ve derdi bu. 
ben mesela, yazdığım her şeyi canım sıkıldığı için yazıyorum. şu an şurada yazmaktan başka bir uğraşım olsa, tek birinize tek bir harf vermem. umrumda değilsiniz. yalan yok. ne zaman ki sevişimiyorsam, sevmiyorsam aranızdayım. ben de sizler gibi öfkelenip, sevinip, kızıp, mutlu olup insan taklidi yapıyorum. tek farkla, siz hepsini ciddiye alıyorsunuz. benimse sikimde değil.

sevmek ve sevişmek dışında olan hiçbir şey sikimde değil. çalışmak ya da debelenmek mi? dert mi lan o! çok ciddiyim. hiçbir şey olmasın yoldan çevirdiğim insanları diğer insanlara satıp para kazanırım ben.
benim telaşım farklı. benim derdim çürümemek. sanki 17'nci yüzyılda dünyaya gelmiş fakat 21'nci yüzyılda yaşıyormuşum gibi hissediyorum çoğu zaman.

ne bileyim işte. garip. sevgisiz yaşayabilen insanı övüyor birileri. bir de sevgilisiz yaşayanı. heyhat! bu kadar mı yabancı olunmuş sevgiye! ve şehvete!

heyhat!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder