31 Mart 2011 Perşembe

Renkli Rüyalar Oteli

zamanları aşıp gelen bir teo şaheseri. zira rüya görmeye hasret anlar yaşar insan. bunun nedeni bazen aşktır, bazense hayatın ta kendisi. işte o vakitlerde rüya bile görmediğini varsayıp kızar her şeye.
en çok da kendine. çünkü insan, en iyi kendisine kızıp en çok kendini haksız çıkarır. görünmez davaların hepsinin sonunda, görünmez davaların hepsinin son kararı kendisinin idam edilmesi ile sonuçlanır. ya da müebbet rüya görmemek.

işte bu rüya görmemek anlarında kendisine renkli rüya dileyecek bir insanı bekler kişi. samimiyetine ve gerçekliğine inanabileceği, sabah uyandığında "günaydın" deyip gece uyuduğunda ise "renkli rüyalar" diyebilecek bir kişiye muhtaç kalır.
acizdir insan. acziyeti ise insan olmasından kaynaklıdır. ve çoğu kez bedel öder. bu uykusuzluk olur bazen, bazense uyuyup da rüya görmemek. bir otel düşler bu anlarda. içinde renkli rüyaların görülebileceği adı "renkli rüyalar oteli" olabilecek bir otel.

orada yatmak için. orada uykuya balıklama atlayıp da sonsuz huzurun ve mutluluğun tadını çıkarmak için. bazen insanın insanı çıkarsız da sevebileceğini ıspat için. bazen de uyumadan önce avuç içlerinden öpülüp renkli rüyalar dileneceğini hissettiği için.

işte o an manalanır bu şarkı. yıllar önce değildir ama. şimdidir. şimdinin gücü ve adıdır bu. çok güzeldir. düşünmeye gerek kalmaksızın yaşandığından tarif edilemez.
"benimsin" denmez belki. "ben de senin" denmez. kelimelerden sıyrılır kişi. cümlelerden arınır. üstü açık bir arabadaymışçasına yatağına uzanıp mırıldanır. aklında "şu an çok güzel ve çok özelsin" cümlesi, kulaklarında ise bu şarkı...

http://www.youtube.com/watch?v=liusqqz7ng0

"sarhoş olsak ya,
ikimiz unutsak ya,
bulut olup iç içe
bardaktan boşansak ya.
sarhoş olsak ya,
yüksek doz aşk alıp
burda mutlu ölsek ya..."

Cehalet Erdemdir

sanırım gerçek bu yargı. bu durumu birinci dereceden yaşayan bir kuzenim var benim. bugünlerde benimle takılan. en çok sevdiğim teyzemin oğlu. hem de en çok sevdiğim amcamın. babalarımız bacanak. annelerimiz ise elti. gel ki babası en sevdiğim amcam olmasına karşın bize geldiği zaman "enişte hoş geldin" deyip gıcık ederdim. o da yarı ciddi yarı şaka yollu "sen ne kansızsın lan!" deyip çıkışırdı.
annesini babasından daha çok seviyorum. yalan yok. yazılarımı az-çok takip edenler nedenlerini bilir. bu nedenlerin en başında ben üniversiteyi kazandığımda bana takmış olduğu çeyrek altın vardır. demek ki ben evlensem kadın altın kemer takacak.

neyse işte. bu durumu bu kuzende görüyorum. benden 3-4 yaş küçük. kimlikte de 3-4 yaş küçük yazılmış. etti mi dohuz? bu eleman işte, ilkokul terk bir tip. teknolojiyle arasında o kadar büyük uçurumlar var ki tek muhatap olduğu teknolojik alet televizyon kumandası. ona da "kumando" diyor. hayatından telefonu bile çıkarmış bir derviş sanki ipne. benim gün boyu bir şeyler okuyup bir şeyler yazmam konusunda ise tavrı çok net, "sik anasını gitsin."

tüm çözümleri o kadar basit ki imrenmemek elde değil. daha geçen gün kitaplarıma ve dvd'lerime bakıp "bunlar fazladan yer kaplıyor, yerinde olsam bunları satıp yerdim" dedi. adamın mutluluğa gitmek için kullandığı yol çok kısa. midesi ile siki arası. en ilkel adamlardan daha beter. klozet kapağını kaldırmadan işemesini mi desem bir kereliğine olsa bile dişlerini fırçalamamasını mı? gecenin 10'unda saçlarını jöleleyip de kanepeye uzanmasını mı? 

hayatında tek bir film izlememiş. izlediklerini ise "hepsi yalan" deyip bir anda sıfıra indirgeyen birisi. en son izlediği the dark knight sonrası, heath ledger'dan ötürü "bu eleman öldü" demem ve kendisinin verdiği cevap sinema tarihine atılmış bir tokat;

"bu soytarı mı! sik götünü yavşağın."

ulan elimde kalacak yemin ederim. elimde kalacak da imrenmiyor değilim hani. ikili ilişkileri sıfırın altında geziniyor genconun. siyaset, din, dil üçgeninden çok uzaklarda bir yerlerde. tüm hafta boyunca beklediği tek şey hafta sonu lig maçları ve perşembeleri yayınlanan kurtlar vadisi.
demet akalın ve gülşen dinliyor. "serdar ortaç kötü bir şarkıcı" dediğimde ise kızıyor; "yanılıyorsun bence. çok güzel şarkıları var."

armin van buuren dinlediğimde "allah'ını seversen kulakçıkını tak" diyebilecek kadar küstah. ben geç uyanırsam kendine kahvaltı hazırlayıp kahvaltı yapabilen ve ben uyandığımda da "sen uyanmadın ben de bir şeyler yedim" diyecek kadar dürüst.
bir de jet sosyeteye tepeden dalma hayali var ki allah benim belamı vermiş haberim yok. ha sevmiyor muyum? sevmemek elde mi amına koyim. sanki dünyaya 27 yıllık bir hamilelikten sonra gelmiş koca bir bebek. benim de kendisini büyütmek ve bilgi ile doldurmak gibi bir niyetim yok. onun tabiriyle "sik anasını gitsin her şeyin" diyorum içimden. sonrasında "bırak hiç büyümesin ve kirlenmesin dünya" diyecek olsam da dest-i izdivaç izleyip ekranda dönen her şeyi ciddiye alıp ciddi ciddi televizyonla konuşması karşısında mutsuz oluyorum.

şimdilik bir mucize bekliyorum. hem dest-i izdivaç'taki fantastik karakter dürdane ablanın hayırlı bir kısmeti çıksın diye hem de cehaletin cidden insanı mutlu edip etmediği konusunda.

İstanbul

canım feda kendisine. trafiğine, yağmuruna, çamuruna, travestisine, delikanlısına, orospusuna, hanımefendisine... her şeyine canım feda. 9-10 ay önce ilk geldiğim hafta bir gün vapurla kadıköy'den beşiktaş'a giderken, "sonum olacaksın lan avradını siktiğimin yeri" dedim. "sonum olacaksın dinini imanını siktiğim." 
kimse duymuyordu tabii ettiğim küfürleri. duyan olsaydı beni dine-imana küfrediyor diye vapurdan atabilirlerdi. zira her şehirde birilerini linç etmek için fırsat kollayan samimiyetsiz binlerce dinci bulabilirim. sadece dinci mi? hayır. her şehirde samimiyetsiz binlerce insan bulabilirim. inandıkları ile yaşadıkları arasında uçurum olan binler. on binler. yüz binler.

neyse işte o gün vapurdayken ağzımdan çıkan cümleler bunlardı. şimdi ise dilimden düşmeyenler bunlar. "sonum olacaksın. sonum sen ol." ne zaman canım çok sıkılsa, ne zaman göğüs kafesim dar gelse kalbime, kendimi attığım sokakları yetiyor bana. çünkü hiçbir şehrin gökyüzü istanbul'un gökyüzü kadar geniş değildir. içinden deniz değil, içinden gökyüzü geçen tek şehirdir istanbul.
işte bu yüzden aşığıyım bu şehrin. işte bu yüzden geberirim kendisi için. ilk defa bir şeyle ilgili temennilerde bulunurken dizginlerini bırakıyorum cümlelerimin. ilk defa bir şeyle ilgili hissettiklerimi yazarken boğazımda düğümlenmiyor hiçbir şey.

sana varmayan tüm yolların amına koyayım ben. sana çıkmayan tüm kavşakların...

sende yaşamayan, seni yaşayamayan insanlar neler kaybettiklerini nasıl bilebilirler ki? nereden bilebilirler ki? atlaslar gerçeği göstermez bazen. küre şeklindeki dünya haritaları ise sokakları anlatmaz. sen bir ateşsin ey güzel şehir. bazısını yakan, bazısını ısıtan. ama her şart ve her koşulda ölümüne güzel ve ölümüne göz alıcı. tanrı'nın bir cenneti varsa eğer ancak ve ancak senden ilham almış olabilir. yok eğer başka şehirlerden alınmışsa o ilham, yemişim cennetini. hazmedemeyip kusmuşum.

ömrümün, kendinden öncesini yok saydığım, saplantılı sevdam. ahret kapım, sırat köprüm.


30 Mart 2011 Çarşamba

Ekşi İtiraf (bu da yeni)

-şu sözlükte varolan hiçbir başlığa hiçbir şey yazmak istemiyorum artık.
-bir çok insan yazdıklarımdan ötürü "boşa akan bir çeşmede ömür tüketme" diye telkinlerde bulunuyor. manasız ama. yazıp da bilgisayarımda sakladığım çalışmaları bastırmak ve onların raflarda satıldığını görmeyi umursayan kim?
-becerilerini paraya dönüştüren herkes sirklerde şebeklik yapıp muz kapmaya çalışan maymunlardan daha adidir.
-yazmaktansa yaşamayı yeğler(d)im.
-yaşamak tek başına fazla bir anlam ifade etmediğinden bomboş ve lüzumsuz bir uğraş oluyor bazen.
-verilen her mücadele, yapılan her uğraş başkaları için. güzel görünmek, çekici olmak, çalışmak, para kazanmak... hepsi ama hepsi başkalarına hizmet ediyor. bizlere ise "bunların hepsi kendiniz için" deniliyor. yalan.
-evreni 6 günde yarattığı iddia edilir tanrı'nın. oysa bir aşk bir salisede bitebiliyor.
-yaratıcılık konusunda tanrı insandan ders almalı.
-ana caddelerde yakalanan kaçamak bakışların toplandığı bir yer, küre, fanus olsaydı evren güllük-gülistanlık olabilirdi. yakalanamadı. ve olmadı.
-öfkesini kontrol edebilen her insan benim gözümde peygamberdir.
-peygamberler büyük insanlardır. sakın küçümsemeyin onları. düşünsenize; insanı, insanın çamurdan yaratıldığına ikna edebilmişler. peki ya biz? kimi neye ikna edebilmişiz?
-her şeyin sesi vardır.
-düşünce varoluşun hammadesidir. yok oluşun hammadesi ise bu düşünceyi doğru hedeflere yönlendirememektir.
-tecrübem yok benim. hala dünyaya getirildiğim ilk gündeki gibi acemilik çekerim.
-oksijene alışamadım. bu yüzden hep sarhoş gibi yaşarım.
-sınırı var mıdır bir şeylerin, sevginin, saygının, şehvetin, şefkatin?
-içimde gerçekleşen, beynimle kalbim arasında cereyan eden her şeyin bir açıklaması vardır elbet. vardır da ben bilmiyorum.
-2 temmuz 2011'i bekliyorum dört gözle. şimdilik kendime biçtiğim ömür 2 temmuz 2011. o gün armin van buuren gelecek istanbul'a. o geceki canlı performans sonrası güzel bir ölüm gerçekleşebilir.
-bazı günler gerçekten kendini öldürmek için güzeldir. teo'nun dediği gibi. biz, o günleri de harcarız. herkesi ve her şeyi harcadığımız gibi. en başta da kendimizi.
-mevsimi vardır her şeyin. mesela yaz, sevişmek içindir. kış ise ölmek için. sonbahar ve ilkbahar ise hiçbir anlam ifade etmiyor benim için.
-irademin yetersiz kaldığı anlarda bir uğraş arıyorum. aklımı ve kalbimi meşgul edebilecek bir uğraş.
-mutluluğu söküp alan adamlar tanıdım. bu adamlara canı pahasına karşı koyan kadınlar.
-geriye dönüp eski zamanlarla şimdiki zamanı kıyasladığımda üzülüyorum. gerçek bir üzüntü bu. gerçek bir acı.
-yanlış zamanda dünyaya fırlatılmışım. oysa nüfus dairesine bir ay sonra kaydedilmiş bir piçim.
-bir gün "bir yerde insanların gölgesi..." falan filan diye lafa başlayan bir arkadaşımın alnının ortasına sol yumruğumu indirmişliğim vardır.
-entelektüelliğin hammadesi tüketmektir. siz hiç bir garibanın ya da fakir insanın varoluş üzerine kafa yorduğunu gördünüz mü?
-insanlar yaşadıkları hayatın kıymetini bilirler mi gerçekten? sanmam.
-her insan hayatında en azından bir kereliğine gerçek bir hastalık çekmeli. ölümle koyun koyuna yatıp azrail'le dudak dudağa öpüşmeli. bakalım o zaman şikayet edecek mi? şikayetçi olacak mı bir şeylerden?
-adını dahi bilmediğim kadınların nefesleri tur atar ciğerlerimde.
-sırf boyu ve bedeni küçük diye bir çocuğa ulvi ve erdemli anlamlar yüklemek ne kadar riyakarca! bir gün o da büyüyecek, unutma! ve o da senin yaptığın her türlü hatayı yapıp belki de rezillikte senden üstün tavır sergileyecek.
-guy ritchie iyi bir yönetmen.
-bir suç ve yol romanıdır aslında cennetten kovulan. kendi yazdığım, bastırmaya tenezül bile etmediğim. amına koyayım yazılmış ve yazılacak her şeyin. bir aylak adam daha yazamadıktan sonra neye yarar yazmak!

*** 

-insanlara elimi verip kolumu değil, bedenimi kaybettim ben.
-herkes birer kişilik cehenneminde azap çekiyor.
-gece olduğunda kafalarınızı yastığa koyduğunuz an canınızın nasıl yandığını iyi bilirim.
-futbolu çok severim. ve iyi bir futbolcu olabilirdim. olmadı.
-iyi bir insan da olabilirdim. bu da olmadı.
-kulaklıkla müzik dinlemek nedir öyle! tamamen dış dünyadan bağımsız, tamamen kendi içerisinde bir saray.
-güzellik adına insanların nefesini kesen hiçbir şey yok. ve insanların duraklamasına neden olan.
-yüklemsiz şiirler yazardım eskiden. ve ilk yazım denemelerim her şeyin güzel olduğu, daha da güzel olabileceği üzerineydi.
-bir gün insanın ümidi biter. umudu söner. umut, olimpiyat meşalesi değil ki amını sikeyim. sonsuza dek yansın!
-düşünce sistemini din, dil ve ırk üçgeninden çıkaramayanların hepsi gerizekalıdır. ve ciddi manada tedavi edilmeleri gerekir.
-sikitiriboktan sınavlara giren öğrencilerin, gençlerin yanında hep birileri olur. madem hayat da bir sınav, neden kimse yok lan yanımızda! cevap verin samimiyetsizler!
-kendini çok beğenen ve dış görünüşü ile prim elde eden genç bir kızın ağzını-burnunu kırıp tecavüz etmek isterdim. evet, isterdim bunu.
-güzel olan bir şeyi bozmanın keyfi ve huzuru hiçbir şeyde olmadığından mıdır bilmem, her şeyi bozma ve her şeye bok atma yeteneğine sahibim.
-hayatı boyunca alkol ve sigara kullanmayıp erken yaşta ölen insanlarla dolu hayat. 
-güvencesi olmaz hiçbir şeyin.
-bir insanın sırtını yaslayacağı en son yer devlet olmalıdır. gel de bunu annelere-babalara anlat.
-yaptığım işten dolayı hiçbir aile bana kızlarını gönüllü olarak vermeyecek. biliyorum. sikimde mi? değil. alsın da götlerine soksunlar koca götlü kızlarını.
-kızlarının güzel bir gelecek elde etmesi için kızlarının her türlü namusssuzluğuna göz yuman namus kumkuması fahişe anneler gördü aha bu gözler.
-ilk cinsel ilişkisini hayvanlarla gerçekleştirip bununla övünen insanlar gördüm ben.
-tıbbın ve psikolojinin hiçbir şey yapamayacağı kadınlar bilirim.
-tek gerçek, ölümdür. ve bazen mezara girmeden de ölmek vardır. 
-en şık intihar stili ise yaşamaktır.
-aylak adam'ın yazıldığı evin önüne gidip öylece bakmıştım pencereye. canım acımıştı o sokaktan ayrılırken. kendimi istiklal caddesi'ne attığımda o kalabalığın basitliği ve yapmacıklığı midemi bulandırmıştı.
-zamandan ve mekandan münezzeh bir hayat yaşıyorum ben. tanrı gibi!
-her şeyi son güne bırakan bir adamım. ödenecek faturaları, yapılacak işleri. sevişmek hariç!
-hiç öpüşmeden, hiç sevişmeden ölen genç ve sağlıklı insanlar yerinizde olsaydım tanrı'nın yakasına yapışıp yüzüne tükürürdüm.
-yeni hiçbir insanla tanışmak istemiyorum artık. insanlar yüktür zira. 
-annelerinin 9 ay 10 gün karınlarında taşıdğı çocuklarını babalarının bir ömür sırtında taşıdığı gençler bilirim ben.
-sorumlu değil sorunlu olmak daha güzel.
-bir gün babasından harçlık isteyip babasının harçlık vermemesi sonucu babasının oto galerisindeki tüm araçları bir otoparkta yakıp polisi arayan bir gencin haberine denk gelmiştim. o genç işte, işte o genç benim ömrümde gördüğüm, bildiğim gerçek insanlardan. öfkesini en net ve en doğru şekilde yönlendirdiği için madalya vermiş olmalı birileri. şimdi belki de hapistedir.
-insanların delirmesinin önüne engeller koyan orospu çocuklarının amına koyayım ben!
-balığa tecavüz eden kurbağayı ve kurbağaya zorla oral seks yaptıran maymunu gördükten sonra artık güvenmiyorum ergenliğe yeni giren erkek kedim caner'e.
-hayvanların kendilerine ait muhteşem bir mizah anlayışları var. ve bir kedinin uyumak için en çok sevdiği yer ise; hp pavilion laptop'ın üzeri.
-sokaklarda ingilizce okulları, kursları için broşür dağıtan gençlere çok sevdiğim bir adam "thanks" derdi. ve broşür dağıtan gençler afallardı.
-dövmesi olan her insanı severim. bana ne yaşatmış olursa olsunlar. kendinden rahatsız olan her insanın bir olayı vardır çünkü.
-bir olayı olmadan büyüyen nesil hakim evrene. teknoloji yüksek bir noktada, bilim ve ilim en gelişmiş çağındayken dünyanın leş gibi kokmasının nedeni bu.

***

-iki defa huzurevine gittim. birisinde yaşlılara moral vermek için. diğerinde ise tamamen orada kalmak için. ilkinde şekerle karşıladılar. ikincisinde ise siktirle uğurladılar.
-yollarına kırmızı halı serilip karşılanan bir adam olmadığım gibi sonsuza dek ayrıldığım hiçbir yerden de ardıma su dökülmedi.
-su ile suç arasında muhteşem bir bağ vardır. sırf bu yüzden suç işleyen her insan hemen suyun altına geçip arınır.
-aslında hiçbir bok bilmiyorum ben. bildiklerimi sandıklarımın hepsi de kendimi kandırdığım, kendimi teselli ettiğim suni ve yapmacık şeyler.
-ankara'nın kendine has o resmiyeti ve düzenliliği bana işkence gibi gelmiştir hep.
-şehir dediğin istanbul gibi olmalı. her an sevişen bir kadının tam orgazm olma anındaki belini kasıp zevkin doruklarında gezmesi gibi. hiç mi bakmadığınız boğaz köprüsüne? yandan ama. vapurdayken. orgazm olmak üzere olan, sırt üstü yatmış bir kadına benzemiyor mu? sadece ben mi görüyorum bunları? cidden merak ediyorum.
-dünyayı gezme hayalleri kuran küçük çocukları gördüğüm an içim acır. ilk hayalimin dünyayı gezmek olduğundan olsa gerek. oysa şimdi hayatım, oysa şimdi hayatlar ofislerdeki 4 metrekarelik alanlara hapis.
-insanın her şeyi hakettiğine inanırım ben. güzellik anlamında değil ama. kötülük anlamında. baksanıza lan bir çevrenize. kılını kıpırdatan kim? yerinden kıpırdayan kim?
-testere filmini çok severim. içindeki şiddetin felsefeleştirilmesi büyüleyici. gel ki onun da bokunu çıkardılar. ilk film bile başlı başına büyülemişti beni. ve götoşun teki, ben ilk filmi daha izlemeden ilk filmdeki katilin kim olduğunu söyleyip filmi rezil etmişti.
-etrafımda mutsuz insanlar görüyorum. mutsuzluğuna çare aramayan budalalar sürüsü.
-kendisinden birisinin hoşlandığını, etkilendiğini hissettiği an tavırları 180 derece değişen insanların ırzını sikeyim ben.
-dinlemeyi çok severim. ama ne gariptir, beni terkeden her kadın onları asla dinlemediğimi söyledi. onlarca kadın yanılıyor olamaz. ama binlerce sinek de bok yiyor.
-birbirini çok seven iki insanın ayrılmasının hiçbir mantıklı açıklaması olamaz. ben istanbul'un kaldırımlarına vurulup da hayatımı sırtladım geldim. siz ise "severek ayrılmak"tan bahsediyorsunuz.
-severek ayrıldığını iddia edenlerin hepsine "fuck you" diyorum.
-hayatımda üç kere satıldım. üçünde de alan olmadı.
-trance müziği ilk kez dinlettiğim her insan "ama bu hüzünlü" diyor. eee, ne bekliyordun? dımtıs dımtıs disko müziği mi?
-melankolinin cazibesi her şeyden fazladır.
-yağmurlu havalarda şemsiyelerini kapıp sokağa fırlayan satıcılar gibiyim. ben ne zaman sokağa fırlasam birden gökkuşağı çıkar. ve öylece kalırım.
-sabah kahvaltısında karpuz yiyen bir teyzem var benim. çok severim kendisini. orası ayrı. hangi kafayı yaşıyorsun be teyze?
-yapacak daha iyi şeyi olmadığı için bileklerini dik kesen genç kızlar tanıdım ben.
-arabesk müzik eşliğinde kendini doğrayıp hastanelerin aciline kollarımda götürdüğüm genç çocukları da iyi bilirim.
-kerhanedeki bir hayat emektarına gerçekten aşık olan bir adamla 4 yıl aynı hayatı paylaşmıştım.
-aşkın dili ve dini yok. ırkı mı? hepsi sizin icadınız. siz insanların. doymadı gözünüz. inşallah toprak doyuracak bir gün.
-çektiğim tüm sıkıntılardan kurtulmam için tanrı'ya yakşlaşmamı tavsiye ediyor birileri. ben ne zaman o'na yaklaşsam, göğsümde bir tekme hissederim.
-tanrı'dan geliyorum ben. gideceğim yer ise o mudur, bilmem.
-bacak arasından gol yiyen bir kaleci gibiyim. dalga geçmesenize lan!
-bir çok spor dalıyla ilgili kuralları çok iyi bilirim. bir çoğunu da profesyonel derecede yapmışlığım vardır. en güzeli tenistir. hem sarfedilen efor, hem güç hem de teknik yönünden.
-az önce müslüm gürses'i gördüm televizyonda. babam olsaydı ya.
-iyi bir adamlıkla iyi bir babalık, iyi bir kadınlıkla iyi bir annelik arasındaki farkın çocuk veya çocuklar olduğunu ezberledim artık. ağlamayın. kıyamam size.
-yanaklarım çürüktür benim. bu yüzden her kadın dokunamaz yüzüme.
-annem, saçlarım uzunken beni "kızım" diye severdi. ben ise gözlerimi yumup gülümserdim. ve annem farkedemese de, elimi rahmimin olduğunu varsaydığım yere, karın boşluğuma koyup garip ama huzurlu bir ruh haline bürünürdüm.
-kadınlar her zaman erkeklerden üstündür. onlar doğurur çünkü. vareden onlardır. yaratan onlardır. kadın demek, tanrı demektir. 
-bak yine kadınlarla ilgili kocaman laflar ettim. yine hayal kırıklığı yaşayacağım. dert değil.
-bir kağıt en fazla bilemezsen kaç defa katlanırmış. ben kocaman bir parşömenim.
-dikkat edin, elinizi keserim. kağıt kesiği fenadır.

***

-evcilik oynuyoruz aslında burada. bunu itiraf etmek tollükse en büyük troll ben olayım. dert değil.
-hobi olarak yalan söyleyen bir dostum vardı. o kadar çok yalan söylerdi ki, söylediği her yalanı ise başka bir yalanla itiraf ederdi. özledim seni dostum. bilesin.
-bana bir ömür biçti hep birileri. üzerime denedim. olmadı. ya sıktı ya da bol geldi.
-bu tarafta araf'ı yaşayan bir ruh benimkisi. kırılgan ve öfkeli. nasıl oluyor bu hala anlamış değilim.
-hayatım boyunca artık konuşmayacağım. konuşmayı bıraktım. sadece yazmak. o da bir gün delirip parmaklarımı ısırarak koparana kadar.
-jartiyer ve kırmızı oje hariç fetişlerin hiçbirini sevmem. ama türk bayrağı her zaman için ayrıcalıklı gelmiştir bana. güzel bir bayrak lan işte. bi' defa estetik ve şık.
-güzele ve güzelliğe vurgun bir adamım ben. bir şey yapamam bu konuda. çünkü işim estetikle ilgili. 
-öpüşmenin güzelliğini ve özelliğini tüm evrene ıspat için kediyle-köpekle bile öpüşebilirim. şakaydı. hayvanlarla cinsel münasabetim olmaz. ama öpüşmek cinsellik değil ki. hay amına koyim, gel de çık işin içinden.
-vocal trance'ın kadın solistleri kadar beni heyecanlandıran başka hiçbir insan evladı yok.
-zorlama mizahtan daha iğrenç hiçbir şey olamaz.
-evrenselliği yakalamayan hiçbir sanat eseri benim nazarımda başarılı değildir.
-birilerinin kutsallarını alıp da başlarına çalmak istiyorum.
-insan insanın kurdudur demişti bir abi. adını anımsayamadım şimdi. insan insanın kurdu değil, çakalı, akbabasıdır. soyadımı lekelemenize izin vermem!
-ekmek için kavga etmek lazım.
-stockholm sendromu'ndan geliyorum ben. çaresizlikten bağlandığım her şey bağımlılığım oldu.
-kaç gündür içki içmemek için verdiğim mücadeleyi başka bir şey için verseydim daha farklı sonuçlar elde ederdim.
-mutluyken içki içip zihnini ve bedenini uyuşturan herkes iğrençtir.
-genzimde hep bir anason kokusu vardır benim.
-uyumadan önce de bir şeyler yazan bir adamım ben. düzgün bir türkçeyle. gramer hatası yapmadan. karanlıkta. kafam yastıktayken.
-başıma bir iş gelse de gelmese de azer bülbül ve müslüm gürses'i seviyorum.
-arabeskin gerçekliği karşısında bok yesin yesin popüler kültürün samimiyetsiz her şeyi.
-markaların arasına sıkışmış insanlar ve kişilik karmaşası yaşayan gençlerle dolu dünya.
-her eşyam markadır benim. eşofman altımdan tut home ofisimdeki lcd televizyona varana kadar. takıntı olduğundan değil, marka olan her şeyin daha kullanışlı ve uzun ömürlü olduğundan.
-daha bu sabah çok sevdiğim amcamın acile kaldırılıp anjiyo olduğunu duydum. sonra da yengemin fıtık ameliyatı olduğunu. neyse ki yaşıtım olan, kan kanseri olma ihtimali olan erkek kuzenimin son tahlilleri temiz çıkmış.
-hayat! sana bel bağlayanın amına koyayım ben.
-konu ölüm olduğu zaman her şeyi kenara kaldırabiliyorum. tek ciddiye aldığım olgu, duygu, eylem; ölüm ölüm ölüm!
-birilerini linç etmek için bekleyen insanların içindeki öfkeyi dışarı çıkarmak için tek bir insanın tek bir hamlesi yeterlidir. bunu da üniversite okuduğum yıllarda öylesine bir kavgada tasdiklemiştim. ben tek bir yumruk atıp bağırmıştım. geriye kalan asalaklar ise linç etmek istemişlerdi karşımdaki kişiyi.
-modern dans en iyi dans türüdür.
-remi gaiillard'ı çok severim.
-ağzınızda sigara varken kavga etmeyin. közü içinize düştüğünde karşınızdaki kişi gülmekten kavgayı bırakıyor.

***

-"ne zaman büyüdüm ben?" derim çoğu zaman? cevap yok.
-normal nedir?
-hayatı basit eşiklerde algılayıp basit eşiklerde yaşamamak için verdiğim tüm mücadeleler boşa gitti.
-neden hala kelimelerden medet umuyorum, bilmem ki!
-kitaplarımı ve dvd'lerimi satıyorum. hepsi birer türk lirası.
-küçükken emrah filmlerinde ağlamışlığım vardır.
-cüneyt arkın'ın şu battal gazi tarzı tüm filmlerini izlemişimdir.
-mıchael jackson'ı özlüyorum.
-şu gözlerin görmüş olduğu gelmiş-geçmiş en iyi futbolcu paul gascoigne'dir. bayılırdım stiline.
-o güzel kitapta bahsedildiği gibi, askerdeyken, yemin töreni esnasında, bayrak ve arkadaş tutup yemin ederken, aklımdan geçen cümleler şunlardı; "askerlik zaman ve insan israfıdır. devlet, vatan korumak gibi ciddi bir konuda kahveden adam toplar gibi asker toplayarak bu işte ne kadar ciddiyetsiz olduğunu sergilemektedir. önemli olan nitelik değil niceliktir. ve bizler, burada toplanan tüm erkekler, sevişemediğimiz için savaşmayı yeğliyoruz."
söyleyemedim bu cümleleri. ama eminim, bir gün birisi söyleyecek. ve işte o vakit ben kahkahalarla güleceğim.
-uykusuzluk sorunu çektiğini iddia eden tüm genç kızları gördüğümde hepsini askere davet etmek istiyorum. gidip de görsünler, uykunun orada nasıl damıtıldığını.
-gözlerimin altı göçüktür. ruhum gibi.
-kendimi abidik-gubidik şeylerle meşgul etmediğim her an kendime karşı acımasız ve sert davranıyorum. yalan yok.
-gece korkutur beni. gündüz ise...
-bir zamanlar hep bir kadını bekledim. gerçekten bekledim ama. yazdıklarımdan ya da bakışlarımdan beni tanısın diye. gelip elimi tutsun, "sen o'sun" desin diye. o güzel kitapta bahsedildiği gibi. olmadı.
-artık tanıdık değil insanlar. sadece adiliklerini ve çirkefliklerini bir yerlerden gözüm ısırıyor.
-birilerinin yumuşak etlerine dişlerimi geçirip de paramparça etmek istiyorum.
-acı çekmek için stüdyoma gelip, "yalvarırım bana dövme yap. yoksa kendimi kötü hissediyorum" diyen ruhu hastalar bilirim.
-delirdiğini pazarlayan aptallar gördüm ben. yalan söylüyorlar! gidecek okulu ve işi olan hiçbir insan delirmemiştir daha. siz hiç maaş alan deli gördünüz mü?
-makarnayı çok severim.
-kedilerin oynayacakları oyuncakları kendilerinin seçmesi ne güzeldir öyle. 
-kedi ile kadın arasında muhteşem bir bağ ve benzerlik olduğunu söylemiş miydim? söylemediysem söyleyeyim; aynılar.
-insanın nankörlüğünün çiğ süt emmiş olmasından kaynaklı olduğunu söylerdi annem. üzülürdüm. yalan. insanın sütünü istersen cehennemde kaynat, yine de nankörlük yapacaktır. eminim.
-yaratılışın açıklanması konusunda bilimin geldiği nokta o kadar komik ki.
-çekirdek yasaklanmalı. 17 ağustos 1999 depremi olduğu zaman ekrandaki yıkıntıların arasında bir adam elinde bir poşet çekirdekle poz verdiği günden beri iğrenirim çekirdekten.
-neden mutsuzluğuna çare aramaz insanlar!
-zihnim cehennemim. ve ben sonsuza dek o cehennemde yanacağım. 
-birazdan yeni bir günü işaret edecek akreple yelkovan. ve ben, binlerce kez aynı geceye yatıp farklı bir sabahla uyanmayı düşleyeceğim. 
-insanı ayakta tutan şeyi merak ederim hep. ve sanırım en etkilisi yarının daha iyi olacak olma ihtimali.
-gittiğim her yere kendimi götürdüğüm için artık gidecek bir yerim yok. kendimden firar etmek istiyorum. kendimden iltica. sığınacak bir liman. ülke. nerededir o? nerede?
-çift kişilik mezarlar olmadığı sürece insanların birbirini gerçekten sevdiğine hiçbir zaman inanmayacağım.
-yalnız ve eksik geldik dünyaya. yalnız ve eksik yaşayıp yalnız ve eksik öleceğiz.
-tam olmak, tamamlanmak bir rüya. görene helal olsun!
-ve o güzel çocuğa söylenen gibi, "aşkolsun sana çocuk. aşkolsun!"
-aşk olsun!

Pişmanlık

benim hayatım. varoluşumun tek kelimelik özeti. ve en net ifadesi. sorulsa bana; "ne anladın?" diye. "neden, ne anladım?" diye bir geri soru sormam. yapıştırırım cevabı;

"pişmanım."

evet. pişmanım. hem de çok. bu konuma geldiği için her şeyin. benim, hayatın, insanlığın... pişmanım. varedemediğim için. pişmanım, koştuğum için. pişmanım, kabul edemediğim için. pişmanım, tanrı'nın olma ihtimalindense olmama ihtimalinin daha can yakıcı olduğunu insanlara anlatmaya çalıştığım için. pişmanım, kadın olduğunu varsaydığım bir vajinadan ibaret et yığınları ile sadece ve sadece cinsel ilişkiyi girileceği gerçeğini söyleyen budala erkeklere inanmadığım için.

pişmanım, hep ümit etmeye devam ettiğim için. pişmanım, her gece eve gelirken boynuma geçirilen görünmez urganı her sabah bir kıravatmışçasına taşıma sığlığını sergilediğim için. pişmanım, tanrı'ya dua ettiğim için. pişmanım, bir insana tapabileceğimi hissedip de o uğurda mücadele ettiğim için. pişmanım ben! ben olmak için kendi ruhumu gram gram, dirhem dirhem kaybettiğim için.

pişmanım, binlerce kez başladığım yerin daha da gerisine gelmeme karşın insanların performanslarını aşmalarını beklediğim için. pişmanım, elimden kayıp giden fırsatlar varolduğunu varsayıp da kendimi kandırdığım için. pişmanım, hayat denizinde sırt üstü uzanıp da bir kereliğine tadını çıkaramadığım için. pişmanım, hep acele edip de geç kalmayı başaran ilk ve tek insan olduğum için.

pişmanım, aynada gördüğüm yüzün sığlığı karşısında hala ve hala direnebildiğim için. pişmanım, kendimle yüzleşmekten yüzümü paramparça ettiğim için. pişmanım, beni terkedip gidenlerin ardından koşup da her birinin yüzünü duvarlara sürterek yüzlerine bakılmaz etmediğim için. pişmanım, orospuluklarını kadınlık, ibneliklerini de erkeklik sanan herkesin kafasından aşağı kusmadığım için.

evet. pişmanım. 

fakat tüm bu pişmanlıklarıma karşın pişmanlık yasasından faydalanmayı reddediyorum!

25 Mart 2011 Cuma

Ekşi İtiraf (yeni)

-sıkışıp kaldım. çıkmak için, bu sıkışıklıktan kurtulmak için bir yırtık arıyorum. bir çıkış sadece. küçük bir delik. kuyruğumun sığabildiği. ben oradan tüm bedenimi ve ruhumu geçirebilirim.
-armin van buuren, armin van buuren, armin van buuren. şu an "a state of trance" serisinin 500'üncü bölümünü dinleyip mest oluyorum. her ne kadar bu kişiyle ilgili sözlüğe sanırım on entry yazmış olsam da acaba okudu mu birileri? okuyup da ciddiye aldılar mı? bilmiyorum.
-son dönemlerde o kadar çok ben gibi yalnız erkeklerle tanışıyorum ki yazdıklarım sayesinde, bu durum, yazdıklarımı birilerinin gerçekten ciddiye aldığının ıspatı oluyor. uzun uzun dertleştiğim her dostuma söylüyorum; "benim yazdıklarımı ciddiye alma lütfen. sadece yaşa. hayat ciddiye alınacak kadar uzun değil." "eee, sen ciddiye almışsın" diyenlere ise karşılık veriyorum; "dünyaya bir tane ben yeterli. ikinciye gerek yok."
-yaralarıma üflerken ıslık çalmayı öğrenebilseydim bari.
-sağlığa zararlı her şey ruha faydalıdır.
-ölümden geliyorum ben. gideceğim yer ise yine ölüm. ama ben gitmek istemiyorum, yalan yok.
-ölüme vurgun bir adamım ben. ölüme sevdalı bir ucube. parmak uçlarımdan başlayıp da tüm bedenimi etkisi altına alan, kanımı dundurup kanımı kaynatan tek duygu ise ölüm.
-ne her hangi bir kaldırımda dans ettim, ne de bağıra bağıra şarkı söyledim, sokaklarda. ama evden kaçtım. gerçek bir aşk için ömrümü heba etmek için her şeyden vazgeçtim. bunların bir değeri yok mu bir yerlerde?
-aile, anne-baba, bu konularla ilgili tek düşüncem var: hepsi benim için hayal kırıklığı, ben de onlar için hayal kırıklığıyım. biliyorum. öyle kırık kırık devam ediyoruz bir şeylere. o da nereye kadar devam eder, onu da bilmiyorum.
-öpüşmeyi özledim. gerçek bir öpüşmeden bahsediyorum. nefes nefese kalınan cinsinden. kişiye bir kalbinin olduğunu ve o kalbin de bazen öpüşerek durabileceğini ıspat edebilecek bir öpüşmeden bahsediyorum.
-ailemle ilgili anlattığım özel şeylerin bir gün "sen annesini sevmeyen bir erkeksin, beni nasıl sevbilirsin ki" ye varabileceğini bilseydim annemi bile çıplak ellerimle boğup o insanların önüne atabilirdim.
-bilemedim. hiçbir şeyi. ve hiç kimseyi.
-hayatımın şu aşamasında gidilebilecek bir yer arıyorum. aidiyetsizlik hissim gırtlağıma ulaştı. keşke ben de bir şeyler yapsaydım daha gençken. bir partiye üye olsaydım mesela. bir futbol takımın en fanatik taraftar topluluğunda başı çekip maçlarda küfretseydim. keşke ben de inanabilseydim bir şeylere. keşke.
-gitmekle ilgili kitaplar okuyup filmler izleyen ama götünü sandalyeden kaldırmayıp koca günü o sandalyede geçiren bir orospu çocuğuydum yıllar önce.
-çok hayvan besledim. balığından tut hamster'ına varana kadar. en güzeli kedi sanırım. bir de ışıklar kapandığında kendileri uyanıp aynı hayatı paylaştıkları kişileri uyutmamak için debelenmeleri olmasa.
-piçirik ve inci olan kedilerimin yeni ismleri "caner ve tülin." hani şu evlilik programındaki saplantılı aşkın iki tarafı. ne bileyim onlara benziyorlar işte. dişi kedimin yüzündeki ben. erkeğin top sakallı gibi olması falan. asdklş.
-tüm kalpler parçalı umutlu , yer yer görülen ihanet bulutları göz yağışları şeklinde sel olup akabilir bir gün. sıkı sevin , üşütmeyin!
-müzik denen olgunun insan psikolojisi üzerindeki etkisini birinci dereceden tüm iliklerimde hissediyorum.
-hayatımdaki her şeye daha güzel ve daha içten ulaşmak için öyle bir telaş sergiledim ki, kaybettiklerim ya da beni kaybedenler eserleriyle övünebilirler. ya da yanıma gelip basın mensuplarına poz verebilirler. sözüm olsun, nefes bile almam.
-verdiği her sözü tutan bir saplantılı piçim ben. oysa kim verdiği sözü tuttu lan yavşak, sen hala sırf söz verdin diye, söz veriyorsun diye azap çekiyorsun!
-bir hayvan olsaydım keşke. mamamı-suyumu birileri verip istedikleri an kapı dışarı edebilseydiler. en azından insan denen canlının pisliği karşısında insan olarak bu kapı dışarı edilişler onur incitmezdi. belki.
-çok sevdiğim bir dostum, bir gün "sana karı lazım" demişti. "karısız dağılıyorsun sen." gülmüş, sonra da karşılık vermiştim, "bana karı değil, kadın lazım. ama sanırım, hayatıma giren kadınların hepsi özünde ve sözünde de sadece karı'ymış."
-onuru incitilmiş bir erkek tehlikelidir. kendimden biliyorum. ne yapıp ne yapmayacağını o bile bilmiyordur.
-waffle yiyin. geberene kadar. günün geç saatlerinde değil ama. öğlen saatlerinde. hatta en iyisi kahvaltıda.
-white cohocolate mocha için. çok güzel.
-ölmeden önce bir kereliğine pamukkale'ye gidin. bir sikim olduğundan değil. ne bileyim kartpostallarda gösterilen o güzelliklerin sizin beyninizde ne biçim şekillenip gerçeklerinin ne kadar siktiriboktan olduğunu görmeniz için.
-bir kadının göğsünde ölmek isterdim yıllar önce. şimdi ölsem, en iyi ihtimalle bir hafta sonra anlaşılır öldüğüm. heyt be, adaletine bakan dünyanın.
-insanları da para gibi özel ışıklara tutup sahte olup olmadığını öğrenebilseydik ne olurdu acaba?
-insanların kalbinden ve beyninden geçen kötü düşünceleri gösteren x ray cihazları lazım daha çok acı olmaması için evrende.

***

-acıdan beslenirmiş tüm sanat dalları. ve o sanat dallarının sanatçıları. acıdan beslendiğini iddia eden tüm orospu çocuklarını bana davet ediyorum. ekmeklerini bana banıp da beslensinler diye. amına koyduğumun samimiyetsiz sübyancıları sizi. acıdan beslenirlermiş ha. siz kimsiniz ki lan göt laleleri! kimsiniz cidden! yazdıklarınız sayesinizde sabi-sübyan ayartmaya çalışan birer göt olduğunuzu bilmiyor muyum sanıyorsunuz! 
-kosmos filmini izledikten sonra ruhumda gerçekleşen gerilmeleri ve kopuşları o zaman yanımda uyuyan kadına anlatsaydım anlar mıydı sahi? "yalvarırım beni kurtar" diye sarılıp ağlasaydım, kıçını dönüp yatar mıydı yine?
-ardımda enkazlar bıraktım. ardımda yıkık hayatlar. hayaller. ardım köhne bir şehir. yaşamın ve yaşamanın olmadığı.
-geleceğimde de hep enkazlar devraldım. ve hep enkazlar devralacağım. biliyorum. mutlu ve umutlu insanların benimle ne işi olur!
-sorular sorular sorular... benim cehennemim bu işte dinini-kitabını sikeyim böyle işin. cevapsız, ya da cevaplanmaya değmez soruların toplamıyım ben.
-bir çok şeyi beynimde kurup da yaşadığım farzeder birileri. hiç bilmezler ama onların hayatı boyunca kazanacağı para kadar kira ödemiş bir adamım ben. onların lüks adını verip de harcadıkları ve harcayacakları paraların toplamı kadar fatura ödemiş bir genç. faturayı geç, yanımda-yöremde bulunan insanlara hediyeler alıp yemekler ısmarladım. demek kafamda kurup yaşıyorum ben ha! sizin de amınıza koyayım. sikik sistemin beyaz yakalı köleleri.
-yarım kalmış her şeyden geliyorum ben. yarım kalmış bir hayattan, yarım kalmış bir onurdan, yarım kalmış sevişlerden ve sevişmelerden.
-insanlar eskiden birbiri için ölürdü. ölümü geç, şimdi yaşamıyorlar bile.
-şimdiye dek hayatıma giren kadınlar hakkında hiçbir zaman birinci dereceden yorumlar yapmadım. fakat annemin "asla çirkin bir insana güvenme oğlum, çirkinin kalbi de çirkindir. ve çirkin bir kadına asla aşık olma, çünkü o çirkin kadın o kadar çirkin görüyordur ki her şeyi bir gün sendeki güzellikleri de çirkinleştirir ve gider" sözünü ise yaşayarak öğrendim. ve evet, hayatıma giren en güzel ve sosyal statü olarak en üstün kız maaalesef ki diğerlerinin hepsinden daha onurlu ve erdemli çıktı. annem mi? o ise bana söylediği her hangi bir şeyde haklı çıkmanın mutluluğuyla orgazm oluyordur bir yerlerde.
-aile kavramını ayakta tutan şey sevgi midir yoksa dürüstlük mü?
-çiçekçi dükkanlarının neden kepenklerinin olmadığını düşündünüz mü? kimse çiçek çalmaz çünkü. 
-tarafı yok hayatın. ve iddia edildiği gibi tek adil kavram şans değil. siz hiç son parasıyla loto tutturan, piyango çıkan birisine şahit oldunuz mu? tüm güzellikler ve özellikler filmlerde. romanlarda. şarkılarda. onların da artık kayışı kopmak üzere. yakındır tümden delirmemiz.
-yalnızlığıyla övünen, yalnızlığı altın tepside sunan kişilik kırılması yaşayan aptallar gördüm ben.
-deli gömleğini marka elbiselerle saklayan bir adamım ben.
-aylardır dişim ağrıyor. önceleri hiç ağrımayan ve bir kerelik dolgu yaptırdığım azı dişim değil, yirmilik yaş dişi adını verdikleri kabir azabı. işte o ağrıyor. ve canımdan can gidiyor.
-çok güzel bir kadın tanrı'nın ıspatıdır. kim yapabilir lan daha güzelini? o güzel kadının bir erkeği çok güzel sevmesi ise aşkın ıspatı.
-gönüllü olarak acı çekmekten keyif alan bir yavşak olma ihtimalim çok fazla. olmama ihtimalimi es geçmeyin ama.
-artık benden on yaş küçük erkeklerin, genç kızların hayatlarını etkileyen birnici dereceden bir adam olmaya başlıyorum sanırım. sırf yazdıklarımdan ötürü bu da. yalan söylemiyorum. gelen maillerden ve mesajlardan çıkardığım bir tespit bu. bir şeylerin güzel olacağına dair, bir şeylerin iyi olacağına dair çok şey bekliyorlardır benden. biliyorum. üzgünüm gençler. ya şimdi öldürün kendinizi ya da bir ömür her gece ölüp her sabah yeniden yaşamayı göze alın. seçenek sizin.
-ölüme azmettirmenin suçu varmış. devlet kamu davası açarmış intihar edip de ölen bir insanın en yakınındaki kişiye. vay ırzını sikeyim, kendimi öldürsem devlet kamu davası açacak tek bir canlı bulamaz. en fazla iki kedi, onlar da mahkemede miyavlamama haklarını kullanıp mübaşirin paçalarına sürtünürler. bir de hakimi içten bulurlarsa onun yakasından içeri girip saklanmaya çalışırlar.

***

-çok sigara içtiğimi söylüyor beni bilenler. kendimi mi yakayım lan! şimdilik yanma ve yakma hakkımı sigaradan ve o sigaraya verdiğim paradan yana kullanıyorum. sağlık mı? hiçbir hastalığı olmayan aklı ve bedeni sağlıklı herkesin amına koyayım ben.
-insan dediğin bir kere bulaşmış oksijene. her an mücadele ediyor zaten ölmemek için. daha neyin sağlığı, daha neyin sıhhati. her birinizi ibni sina siksin e mi. götoşlar!
-hayatımda okuduğum en güzel cümleler bir kadına aitti. ve o cümleler şuydu; "ne zaman sevilmemiş bir adam görsem hüngür hüngür ağlamak istiyorum. 

sevilmemiş adamlar... gözlerindeki yalnızlık, kalplerindeki soğukluk, sahip oldukları otuz beş sıra duvar... hepsini tek bakışımla yok etmek gizli mağaralarına ulaşmak istiyorum. tek bir sözümle kalplerini ısıtmak, içinde yaşadıkları geceden söküp çıkarmak istiyorum. gün ışığı tutmak istiyorum gözlerinin içine. yeniden var olsunlar, yeniden kazansınlar istiyorum. evet kazansınlar istiyorum, kırmızı elbisemle kumar masasının başında dikilip zarlarına şans üfürmek!"

kurban olurum kız ben sana. yatır beni yere, boğazıma bıçağı daya, hazreti ismail'in hazreti ibrahim'e teslimiyeti gibi, gıkım çıkarsa namerdim. bu kadar gerçek olduğun için senin elinden gelecek ölüm bile can yakmaz.
-iyi bir okur oldum hep. neye yaradı ama? okuduğum her şey cehennemim oldu. okudukça ufkum açıldı. ufkumla doğru orantılı olarak ruhum. şimdi geri çağır çağırabilirsen. ve o da gittiği uzak düşünsel mesafelerden geri gelmek isterse. hey yavrum. ruhumun hakimiyetini kaybedeli 7 yıl oldu. şimdilerde ehliyetsiz ve ters şeritte en ağır vasıtayla son sürat yol alıyorum.
-iyi bir izleyici olduğuma inanırım. siktiriboktan fransız filmlerinden tut iran filmlerine, amerikan yapımı dev bütçeli filmlere kadar her birini izledim. izlemeye çalıştım. hatta 4-5 yıl büyük bir sinemanın içerisinde kitabevi, 6-7 yıl da dövme ve piercing stüdyosu işletim. hacivat ve karagöz neden öldürüldü filminin renk cümbüşünü, kosmos'un bende yaşattığı kırılmaları, the dark knight'ın verdiği ümidi, gegen die wand'ın yaşattığı sancıyı hiçbir filmde yaşamadım. bundan sonra yaşar mıyım? sanmam.
-o müthiş filmdeki yurtsuz ve kimliksiz delikanlı gibi; "aşk istiyorum. bir bardak da çay."
-yine koşuyorum. tepe taklak. yetişmek namümkün yazdıklarıma. ve evet, itiraf içinde başka bir itiraf geliyor, itiraflarımın hepsini zaman zaman yazıp kenara kaydediyordum. bu hariç ama. tek seferde oturulup, tek seferlik bir armin seti eşliğinde yazılıyor bunların hepsi. kaydedilme anı da ne zamana denk gelir muamma.
-bilinmezlik korkutmuyor beni. seyirci arayan kompleksi salaklar gibi değilim. daha çok "yalnız değilsiniz" demek istiyorum, takım elbiselerinin içinde delirenlere. topuklu ayakkabı giyip de her sabah erkenden uyanıp, makyaj yapıp, siktiriboktan adamların penislerinin sertliğini bedenlerinde hissedenlere. "yalnız değilsiniz lan! ben de bir yerlerde sizlerle birlikte deliriyorum. ve benim bedenimde hissettiğim sertlikse kocaman bir penis. tanrının penisi. varoluşun erkelik organı! sizin çektiğiniz stres ve ezilmişlik ne ki!"
-tanrı'yla yollarım hep acziyet adındaki kavşakta kesişti. böyle olmamalıydı be tanrı(m)!
-bir yerde sabit şekilde saatlerce oturduktan sonra ayağa kalktığım ilk an gözlerim kararıyor. çok büyük ve ciddi bir hastalığım olabilir. sırf böyle bir şey varsa bununla yüzleşmemek için doktora bile gitmiyorum. düşünsenize, ben doktora gideceğim ve o bana diyecek ki "kansersiniz beyefendi. 6 ay ömrünüz kalmış." vay amına koyim. oturup ölümü bekleyeceğim ha. ulan allah göstermesin öyle bir şey çıkacak üçüncü dünya savaşını çıkarmayan cennetten kovulan'ın anasını-avradını tüm kainat siksin.
-bensiz dönecek dünyanın amına koyayım ben.
-bencilliği sevmem. fakat karşımdaki kişi cümlesine "bencilce ama..." diye başlayıp söyleyeceği şeyleri güzel bir şekilde güzel bir yerlere bağlamak istediğinde ben hep o ilk cümledeki "ama" da kalırım. 
-amanıza koyim sizin!
-küfreden kadını severim. hele ki rakı sofrasında başbaşa demlenirken o küfürler rakı kadehleri boşlukta tokuşturulurken edilmişse o kadına taparım.
-ben hep terkedildim. en büyük ayrılığımda bile karşıdakinin ondan ayrılmam konusunda ciddi olmadığını varsayıp elimden gelen her şeyi yaptım. olmadı. şimdilerde başı boş, ve her gece kendini öldürüp öldürmemenin kararsızlığını çeken bir orospu çocuğuyum.

***

-geceyi sevmiyorum. gündüzün o curcunası ve hareketliliği karşısında gecenin sakinliği ve sessizliği cehennem azabı gibi.
-askerdeyken bizlere televizyondan kucak dolusu sevgi gönderen süslü-püslü kadınlara biz ağız dolusu küfür gönderirdik.
-babam beni seviyor mu gerçekten?
-peki ya annem? sanmam.
-birilerine benzemek ya da benzetilmek benim için manasız. insan denen canlının eşsiz ya da benzersiz olduğundan değil. benzerlik kopyadır. ve kopya, hiçbir zaman aslının yerini tutmaz. aslı demişken, kerem'le ne oldular acaba?
-taksiye bindiğim an taksimetreye bakmam ben. çok zengin olduğumdan değil, o an işini yapan o emektara saygısızlık yapmamak için.
-bir insana hediye edilecek en güzel şey malesef ama malesef hala kitap.
-benimle hafta içi bir gün kahvaltı yapıp, kitaplardan filmlerden konuşup, öpüşüp, sinemada beraber film izleyecek, film sonrası da ne yapacağımızın şaşkınlığıyla sokak ortasında kekeleyecek bir kadının arzusuyla geçti gençliğim. ne çok büyütmüşüm kadınları gözümde. ne çok kutsallıklar atfedip de sonra onların da birer "insan" olduğu gerçeğiyle, içlerine girip hayatıma sokarak öğrenmişim.
-cinsel ilişki sonrası kadınının içinde kalıp sonsuza dek öyle kalabilecek bir adamım ben. küflenene kadar. geberene kadar.
-kadıköy'ü seviyorum. istanbul'a ise tapıyorum. sonum olacak ama amına soktuğumun şehri. bunu da çok iyi biliyorum.
-kriterlerim ve prensiplerim yok derdim hep. ne zaman karşımdaki insan anlayıştan ve incelikten yoksun davranmaya başlarsa ben de hemen bir anda en alt seviyeye inip onun tahmin edeceğinden daha pislik olabiliyorum.
-madem itiraf etmeye geldik bu başlığa, ben de itiraf ediyorum işte. bunun neresi kötü?
-yazılarımın beğenilmesini istemiyorum artık. samimiyetsiz geliyor çünkü. bir insan sokakta kendini öldürse gözünüzün önünde, "ne güzel bir ölüm stiliydi lan" mı diyeceksiniz?
-kendinize gelin. ya da adres verin ben geleyim.
-pilav çok güzel bir yemek. mantının ne kadar güzel olduğunu ise söylememe gerek yok. kadayıf dolması ve kazandibi ile ilgili duygu ve düşüncelerimi ise söylemekten korkarım. yoğurt mu? heyt be! amerikanın nasa'si, japonya'nın teknolojisi, rusya'nın kremlin'i varsa bizim de yoğurdumuz var. yürüyün taş arabaları. ense tıraşınızı göreyim.
-daha bu sabah aylardır yapmadığım bir şeyi yapıp, sabah uyanır uyanmaz duş aldım. aylardır ya gece ya da günün ilerleyen saatlerinde duş alırdım. öyle özlemişim ki, öyle ertelemişim ki böyle bir güzelliği. ama ne yapacaksın bu aralar epey sıkışığım maddi yönden. soğuk bir evde de uyanır uyanmaz duş almak hasta olmak için büyük risk arzediyor. parasızken parasızlık çeken bir adamım. abisine yıllar önce verdiği parayla babasının emekli olmasını sağlayan, abisi babasını emekli ederken babasının üzerindeki gayri menkulü kendi üzerine tapulattıran bir adamın küçük kardeşiyim.
-kötülük adına yapabileceklerim sınırsız. ama mecalim yok.
-iyilik adına bildiğim en önemli şeyse "allah rızası için ekmek parası" diyen her dilenciye yardımcı olmaya çalışmak.
-tanrı var ya da yok. adı allah ya da farklı bir şey, farketmiyor. dünyanın en yalancı ve pis insanı bile o'nun adını ağzına alıp o'nun rızası ile yardım istediğinde bir anda örümcek kafalı oluyorum.
-muhafazakar bir ailede büyümenin yan etkileri vardır. her şeyi kendin keşfedersin. ve hayatın boyunca kırılmalar yaşarsın. bu kırılmalar ise ağır olur. her türlü siyasi doktirini deneyip her türlü dini araştırıp hepsinden koca bir sıfır elde edersin.
-tanrı'yla kavgalı olduğumu söylüyor bazıları. hayır be genco, benimkisi sadece çok sevdiği bir varlıktan sevgisine karşılık alamayan gencin hezeyanı. can çekişmesi.
-seni anlıyorum tanrı. için rahat olsun. yalnızlığın ve sessizliğin, yalnızlığım ve sessizliğimle yaşıt.
-dövme yaparken konuşmam. dikkatim dağılmasın diye. sanırım yaşarken de konuşmamalı insan. dikkati dağılmasın, hata yapmasın diye. hep beraber dillerimizi koparmalıyız ısırarak.
-arıza tipleri çekme potansiyelimin yüksek olduğunu söylerdi birileri. çıkarımları ise benim arızalı olmamış. o zaman sizler, son kullanma tarihi geçmiş gıda maddeleri, tedavülden kalkmış banknotlar gibisiniz. varlığınızın anlamı ne? ya da yokluğunuzun? hiç varolamadığınızı daha kaç bin defa ıspat edeceksiniz kendinize?

***

-yazmak çözüm mü?
-peki ya çizmek? okumak, dinlemek, izlemek?
-hayatımda en çok sevdiğim romanın yazarı olan adam bile "ben yaşayamadığım zamanda yazdım o romanları" diyebiliyorsa ben neyin telaşındayım?
-aklıma mukayet ol tanrı(m)!
-akıl neye yarıyor peki? mantık neye yarıyor? kişinin daha da mutsuz olmasından ve yalnız kalmasından başka ne anlamı var tüm bunların? kişinin kendini koruması ve savunması için mi? sanmam. daha da dibe batıyoruz her saniye. nasıl görmüyorsunuz bunu? nasıl göremiyorsunuz? yalvarırım cevap verin.
-"yarın bugünden daha iyi olacak" diye diye koca 30 yılı zebil ettim ben. 31'incisine içe gerçekte bir buçuk ay, kimlikte yazan haliyle ise 16-17 gün önce girdim.
-yaşlandım. ve bu yaşlanmışlığa rağmen hiçbir yaşanmışlık ekleyemedim ruhuma. oysa bir zamanlar her şeyi yapabilirdim derdim kendime. elleri ve kolları olmayan bir cüceyle sevişebilir, en uç terör örgütlerine dahil olup intihar komandosu olabilir ve bir insanın sahip olabileceği tüm cesaret ve delilikle her şeyi yapabilirdim. olmadı, bir fırsat dahi sunulmadı. olabilirdi lan ama! olabilirdim. herkes ve her şey!
-cinsellikten nemalanıyor her şey. seks hayatı düzgün olmayan eşlerin ve sevgililerin ilişkileri biter. üzgünüm millet, hepimizin belki de tek derdi iyi bir şekilde sikilmemek ya da sikmek. şimdi bunu da kaba ve kötü anlamda algılar birileri. işte o birileri var ya birileri... neyse, onlara söyleyecek hiçbir sözüm yok.
-"ruhsuz bir adamsın sen" cümlesini ilk duyduğumda mutlu olmuştum. yalan yok. o zamana kadar benimle ilgili söylenen, yani diğer insanların söylediklerinin 180 derece ters istikametinde olan bir cümleydi bu. bu yüzden de dudaklarına yapışmışmıştım o kadının. bir barda o birasını içip ben de aç karnımı spagettiyle doyururken. sevgili falan değildik. fak badi mevzusu da değil. anlatsam anlayacak mısınız lan amına koyim? sizler cinselliği bir silah olarak kullanan kadınların çocukları, cinselliği ezici bir güç olarak kullanan adamların çocuklarısınız. ne söylesem, neyin açıklamasını yapsam boş.
-duşta sevişmek. prezervatifsiz ama. işte bu var ya bu, o kadar onurlu ve erdemli ki. hastalıktan korunmak ya da hamilelikten korunmakmış. peh, hayatım koca bir lateks olmuş kafamdan bedenime geçmiş neyin korunması amına koyim!
-bekaretini takıntı yaptığı erkeklere sunup da o erkekleri elde tutmanın ince hesaplarını yapan kadınlar tanıdım ben. bekaretini alarak bir kadını köşeye kıstıran ve bunu üstünlük olarak gören orospu çocukları bir de.
-seks her şeyden güzeldir. her şeyden ama. yemekten, içmekten, izlemekten, dinlemekten, okumaktan. insanın hayvandan farkının bunlar olduğunu söyleyip insanı hakir göstermeye çalışan ey budalalar, bana bakın! insanın hayvandan üstünlüğü ne? evinize geldiğinizde kedinizin verdiği samimiyeti ve içtenliği hangi sevgiliniz ya da sevdiğiniz verdi size? iyi düşünün. ve bana cevap vermeyin. hiçbirinizi duymak istemiyorum çünkü.
-otobüs yolculuklarında can çekişirim hep. uçak yolculuklarında ise yolculuk bitene kadar "keşke uçak düşse" diye temennide bulunup uçak havaalanına indiğinde çocukça sevinen bir salağım.
-dengesizim. dengesizmişim. öyle diyorlar. öyle diyorum. dengenin amına koyayım ben. bir ip cambazının ipten düşerken yaşadığı huzuru siz bilir misiniz ki dengesizliği kötü sanırsınız? bir ara sirkte de çalışmıştım.
-yapmadığım iş, denemediğim şey kalmadı. tabii bunlar kötü anlamda değil, sadece iyimser manada. ne bileyim lan işte, insansın. insanız. bir kere geliyoruz ırzını siktiğimin yerine. ölümden de kaçış yok. eee, neyin telaşı bu?
-öpüşürken dilin ağız içinde takip ettiği yolu ezbere bildiğimi iddia ederdim bir zamanlar. şimdilerde pusulasız ve kutup yıldızsız bir yatalağım.
-mutsuzken dayak yemiş gibi oluyorum. bir kamyon hem de.
-mutluyken de aynı ruh hali sahip bedenime. demek ki birbiriyle zat kavramların ve olguların hepsi ikiz. hangisinin önce dünyaya geldiği ise muamma.
-su için. ve her gün dişlerinizi en azından bir kereliğine fırçalayın.
-lisedeyken "hep aynı parmakları görüyorum" diyen hocalardan birine orta parmağımı kaldırmadığım için çok pişmanım.
-bu sözlük gibi bu tarz yerlerde bir nickin arkasına saklanıp kendinizden kaçmayın. bir gün toslayacağınız ilk şey kendiniz olursanız. bunu bilesiniz.
-ilahi adalete inanan bir geri kafalıyım ben. ne bileyim lan işte, allah hep kucağıma düşürdü bana haksızlık yapanları. kimilerini trafik kazası geçirip sıkıştıkları otomobilin içinde kimilerini ise lüks hayatlarındaki yalnızlıklarıyla. hepsine aynı şeyi dedim. mübarek bir adam ya da evliya olduğumdan değil, "seni allah'a havale etmemi sağlama. yoksa o'nun çarpması bana benzemez."
-ciddiye alınıp alınmamanın kriteri nedir? bilen beri gelsin. koca istanbul'da birinci dereceden her şeyine güvenebileceğim tek bir insan yok. şu koca evrende beni her şeyimle bilip bana güvenen tek bir canlı da yok.
-bugünlerde home ofisimde genelde fashion tv izliyorum. arka fonda öyle bi melankolik trance şarkılar çalıyor ki hüzünleniyorum taş gibi kadın mankenlere bakıp.
-sanki dünya benim delirmem için dizayn edilmiş.
-en iyi anlaştığım kişi hemcinsim. tanrı, kendi imparatorluğuna son vermememiz için ikimizi de aynı cinste varedip ikimizi de tıka basa libidoyla doldurup rahim denen muhteşem organdan mahrum bıraktı. o müthiş roman karakterinin söylediği gibi.
-i don't own you. armin'in mirage albümünün şarkılarından. güzel bir şarkı. eroin gibi. saatlerce dinleyebilirsiniz. dinleyip de mest olabilirsiniz.
-insanların hayal kırıklıkları aynı değil artık. çünkü o kırık hayallerin sağlam halleri aynı değildi ki. heyhat!
-her cuma kapıma dayanıp "cuma namazına gittin mi?" diye soran bir üst komşum var. ve her hafta beni belediyeye şikayet eden bir alt komşum.
-yaşlılık bir ceza. insana peşin kesilmiş. bu yüzden erken yaşta ölmeli insan. öldüğünde bedeni yakışıklı ya da güzel olsun diye değil. hırpalanmış bir ruha hırplanmış bir bedenle eşlik etmemek için.
-öldükten sonra en çok sorulacak soru "ömrün nerede ve nasıl geçti?" olacakmış. babam derdi. ölüme gerek yok. bir tanrı'ya ya da dinlere de gerek yok. şimdi'nin kıymetini bilmemiz, bilmeniz için yaşarken sorayım. cevabınız var mı gerçekten;

"ömrünüz nerede ve nasıl geçti? hatta nerede ve nasıl geçiyor?"