28 Mayıs 2011 Cumartesi

Cumartesi çalışmak

insanların irade sınavının son ayağı bu eylem. tabii genelde bu son ayakta yatıyor hayat kolonları. kuponları. servetine servet eklemeye çalışan ruhsuzların kalbürüstü planları yüzünden.
o değil de küçükken annem çalışmakla ilgili ahkam keserken babam kendisine çıkışıp aynen şunu söylerdi; "dünyada hiç çalışmadığı için açlıktan ölen insan gördün mü?" annem apışıp kalırdı. babamla benim birbirimizden destek aldığımızı varsayıp giderdi. oysa öyle değildi. bunun öyle olmadığını ise yaklaşık 15 yıl sonra ispat etmişti babam.

ben öğrencilik alanında 9'uncu yılımı geride bırakmaya başlamışken kendisi o zamanlar yaşadığım şehire gelmiş ve hep "öğretmen ol, öğretmen ol" dan başka şarkı bilmeyen annemden habersiz ana caddede kolkola yürürken "ne olmalıyım baba sence?" diye sorduğum soruya "sadece sevdiğin işte çalış ya da çalıştığın işi sev" diyerek milletin içine düştüğü bu iş ve çalışmak denen bataklığı özetlemişti.
aslında sonuna kadar haklıydı babam. hayatı boyunca bir kere bile doktora gitmeyen adam 15-20 gün öncesinde fıtık ameliyatı olmuş, ısparta'da yaşayan abimin yanına gitmiş, buz gibi ısparta havasından sıkılarak denizli'ye, yanıma gelmişti.

şimdilerde ben istanbul'dayım o ise her zamanki yaşadığı yerde. hayatını değiştirmek gibi bir ihtimalin olasılığı dahi yok zihin heybesinde. en son annemle birlikte yanıma geldiklerinde ben bir müşterime dövme yaparken annemin burun kıvıran tavırlarına inat, "sanırım dünyaya çok erken gelmişim ben" demişti. doğru söylemişti. o erken gelmişti ben ise geç.

70'lerde ya da 60'larda yaşamayı çok isterdim açıkçası. çalışanın ve emekçinin gerçekten hakkını aldığı ya da almak için elinden geleni ardına koymadığı dönemlerde. herkesin mecburiyetten değil de az-çok sevdiği işi yaptığı ya da babamın tabiriyle yaptığı işi sevmeye çalıştığı hatta sevmekten başka çaresi olmadığı dönemde.

yıllardır kendi işimi yapıyorum ben. bir aralar kitabevim vardı, -ki beni sürekli okuyanlar bilir- şimdilerde ise kendime ait dövme ve piercing stüdyom var kadıköy'de. özellikle bu kış maddi ve manevi anlamda çok zorluk çektim. gerçekti tüm sıkıntılarım. hayatımın şu döneminden sonra üçün-beşin hesabını yaptım kendimce. hem de ailemden birilerine zamanında para verip alamazken.
askerden yeni gelmiş, yeni bir şehirde yeni bir hayata başlamıştım. öyle kolay değildi, bir anda istediğin ve arzuladığın şeyleri elde etmek.

bir akşam üstü hiç unutmam, kiramı çıkarmak için para lazımdı. benimse param yoktu. stüdyomun duvarında dövmeyle ilgili ustalık belgem, o duvarın hemen dibindeki ofis masasının çekmecesinde ise üniversite diplomam varken ben ne yapacağımı düşünüyordum.
aslında ne yapmayacağımı. memur olmayacağıma dair o kadar çok söz vermiştim ki kendime, hayatımın bu döneminde bunu yaparsam bu gerçek bir intihar ve riyakarlık olurdu. işte o akşam üstü vapura atlayıp tahtakale'ye gitmiştim. bir kaç mum, bir kaç puzzle, bir kaç da tombala alıp bahariye'de satmıştım..

o geceyi unutmam istanbul'a dair. o gece 35 tl kazanmıştım. mutluydum. daha çok soğukta bekleyip para kazanacakken bir müşterim beni aramış, hemen mumları-puzzle'ları ve tombalaları toplayıp çantaya doldurarak stüdyoma gelmiş yaklaşık 1 buçuk 2 saatte 180 tl'ye bir dövme yapmıştım.
işte o an düşünmüştüm bu çalışma mevzusunu. sevmediğin ya da nefret ettiğin bir yerde debelenmeyi. ki yine ben ilk öğrencilik yıllarımda mcdonalds'ta da çalışmıştım. her bir sike "teşekkür ederim" diyerek.

işte o gece yemin ettim kendimce. varolduğum sürece alarmı kurmadan uyumak ve hep sevdiğim işi yapacağıma dair. ki ömrümün son 8-9 yılı öyle geçmişti. zorunlu askerlik adı altındaki 5 ay 5 günlük zorunlu kutsallık dönemi hariç.
öyle yapmıştım işte. hayatım boyunca da öyle yapacağıma dair yeminler edip sözler vererek. değil ki hafta içi her gün çalışmak, sabahın köründe alarmla uyanıp gecenin köründe eve gelmek, bir de cumartesi çalışmak, çalışıyor olmak boğardı beni. öldürürdü.

normalde çalışmayan bir adam mıyım? asla. daha bugün sabah kahvaltısını müşterilerin getirdiği küçük bir poğaçayla yapıp gece 10 gibi mesaiyi bitirdim. birazdan uyuyup uyandığımda ise şimdilik 2 dövme randevum var.
ve ben çalıştığım her an canbaz gibi tamamen banknotlardan yapılmış görünmez ipte gösteri yapıyorum. tek farkla. ben sadece sevdiğim işi yapıyorum. ne kazandığım para umrumda ne de bu iş sayesinde yaşadığım rahat hayat. ki bana göre rahat değil, dışarıdan izleyenlere göre rahat.

mevzu kişinin çalışması ise bence yapılan iş seviliyorsa gün önemsiz. benim ne tatilim var ne de molam. akşam yemeğini yemeyi bile unuttum bugün. ki hayata dair en büyük korkum çok yoğun geçen bir günün gecesinde yanan sigaramla kendimi de yakmak.
yoksa çalışmakmış, para kazanmakmış, insanların ömrünü berbat işlerde çürütüp hayatta kalmasıymış.. hepsi masal olarak geliyor bana. sokaklar hala çok geniş. ve insan, sevdiği her şeyi ancak o sokaklarda bulur. berbat ve dar bir ofiste ömür çürütmekten daha mı onursuzca sokaklarda kağıt mendil ve su satıp para kazanmak?

cevap vermeyin. duymak istemiyorum. ben sokaklardan geliyorum. omuzlarım hala çürüktür yıllarca ikinci el ve kullanılmış kitap satıp da valizleri oradan oraya taşıdığım için. yeter ki dürüst olsun herkes. ve saygı duysunlar. bana değil. kendilerine. zira kendisine özsaygısı olmayan bir kişi kime ne duyabilir ki!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder