28 Haziran 2011 Salı

Dünyayı gezmek

her hayalperest gencin ve ergenin hayalidir. benim de hayalimdi. yalan yok. ne zaman götümü yapıştırdım bir koltuğa ve ömrümün yaklaşık 7-8 yılını o koltukta geçirdim, vazgeçtim bu hayalden. aslında o benden vazgeçti. çünkü hem ruhum hem de bedenim hantallaşmıştı. 

en son askere gitmeden önce ingiltere'ye gidecektim ki askerlik mevzusu çıktı, ben de yarrak gibi kaldım ortada. ingiltere'yi hayal ettim, kilis'e gittim. bir sınır karakoluna.

bugünlerde tekrar içime düştü bu düşünce. ne yapayım anasını sikeyim, kesmiyor. illa dünyanın her yerine gidip, o her yerde de insanın aynı olduğunu kendime ispat için gerçekleştirmek istiyorum bunu. yalnız tek farkla. bugünlerde bir dövme düşünüyorum kendime. gerçekten düşünüyorum ama. sağ pazumun iç kısmına dünyada aktif olan, ve yasal yönden resmi dil olarak kabul edilmiş tüm dillerde "hepinizin amına koyayım" cümlesini dövme olarak yapıp da gitmek. gezmek. her ne sikimse artık.

nereden bulabilirim tüm dilleri ve bu küfür cümlesinin birebir karşılığını acaba? ciddi ciddi düşünüyorum bunu. kafam iyi olduğundan söylemiyorum lan bunu. vallahi istiyorum. şöyle her hangi bir ülkede yeni tanıştığım her hangi bir insan kendisinden bahsederken ben sağ kolumu aramıza koyayım. o ise oradan çekip alsın alacağı küfürü. bakayım o saatten sonra devam edecek mi pişkin pişkin göt oğlanlığı yapmaya! milyarlarca kez duyduğum yalanları kendi erdemi gibi sunmaya!

nereden bulabilirim ama. nereden bulunur bu. bulduğum an sol elime aldığım gibi dövme makinamı, sağ pazumun iç kısmını deftere çevireceğim. ondan sonra da ver elini yurt dışı. hatta ne yurt dışısı, oradan uzay boşluğu, uzay boşluğu da kesmez. ver elini evrenin dışı. elini vermesen de sen, ben diğer elimle tutarım boşluktaki sol elimi. işte oradan evrenin dışı.
yeter ki siktir olup gideyim. sol pazumdaki "çirkin" yazısı ve sağ pazumun iç kısımındaki, dünyada aktif olarak kullanılan tüm dillerle yazılmış "hepinizin amına koyayım" cümlesiyle.

Orta yaş üstü bakire kadın histerikliği

tehlikeli bir histerikliktir.

şimdi hiç sevmem böyle kadını-erkeği zarından, şuyundan, buyundan dolayı tasniflemeyi. ancak deneyimlediğim ve artık bende şaşmaz bir kanı var. orta yaş üstü bir kadın bakireyse ciddi manada ruhsal ve bedensel sorun yaşıyor. ve o sorunu bir şekilde dışarı yansıtmamaya çalışsa da o sorun mide bulandırıyor.

vakti zamanında bir kadın tanıdım bu tarz. çok tanıdım da, bu tanıdığımla az bir şey yakınlaştık. her türlü konudan konuşuyoruz. yalan yok, yüzyüze görüşmedik hiç.
bu kadınla konuşuyoruz, konu sürekli dönüp dolanıp aşk-seks ve yaşamak üçgeninde tıkanıyor.

kendisi ailesiyle yaşayan birisi ve yaşı yanlış hatırlamıyorsam 27'ydi. bir gün muhabbetin dibine vurduğumuzda bu birden ağlamaya başladı. neymiş efendim ben farkında olmadan bir şey söylemişim, bunun eksi sevgilisi de o cümleyi bunu haksız çıkarmak için söylermiş.
iyi de aslanım, ben senin eski sevgilinin türkçe hocası mıyım! nereden bileyim sana ne söyleyip ne söylemediğini. ya da neyi ne manada söylerdiğini. nereden bileyim it!

konu cinselliğe geldiğinde kendisinin içindeki ateşin alev topu olduğunu hissettim. fakat nasıl olacak bu iş. onca yıl kimseyle ilişkiye girmemiş birisi. hatta bir seferinde, "peki" dedim. "işin cinsellik boyutunu nasıl hallediyordunuz ilişkilerinde?"
cevap verdi kendisi; "oral ve anal seksle." 
iyi de koçum, senin bacak aran bakire ama dudaklarında ve götünde binlerce piç var dedim o anın öfkesiyle. küstü bu. siklemedim ben de. amına koyarım, çocuk mu avutuyorum deyip işime-gücüme baktım.

bir gün yine çıkageldi bu. bir şekilde merak ediyor beni de. artık neyimi merak ediyorsa prenses. dedim ki "olmaz bizden." bu afalladı tabii. o kadar çok götü kaldırılmış ki, o kadar çok "sen güzelsin" cümlesini duymuş ki.
"neden" dedi. "neden yok" dedim. "tavırların ve düşüncelerin uymuyor bana. istersen kerhanede orospu ol, yine de farketmez benim için. ama böyle olmaz. bir şekilde uymuyoruz işte."

anlamadı. anlamasını da beklemiyordum zaten. başka bir gün bunun arkadaşıyla tanıştım. daha doğrusu bu kadını tanıyan başka bir kızla karşılaştım. kızla da bir kaç kez ilişkimiz olmuştu. bir nevi fak badilik işte.
kız dedi ki bana "incitme onu." şaşırdım. yalan yok. "nasıl yani" dedim. "o bakire" dedi. "yıllardır bakire kalmış, şimdi de bir şekilde kaybetmek istemiyor bekaretini. bu yüzden de aklısıra evleneceği erkeğe saklıyor kendisini." "biliyordum. söylemişti kendisi" dedim. "saklasın. saklarken de pamuklara sarsın hatta. bir güzel de naftalinlesin. kokar mokar maazallah."

o kıza verdiğim sözden dolayı kendisini başımdan defetmek için bilerek soğuk davranmaya başladım. neticede artık muhatap olmamam gereken birisi olup çıkmıştı. bu iyice saplantı yaptı beni. hissedebiliyorum ama. bildiğin zıvanadan çıktı. egosu inciniyor ya matmazelin, iyice panikleyip çırpınıyor.
bir gün beyninde kurduğu her şeyi döktü. dedi ki, "yarın görüşelim. görüştüğümüzde de ilişkiye girelim."
ben hiçbir şekilde bir şey söylemedim. bir şeyler içerizle geçiştirip ertesi günü bekledim. sabah oldu, randevu saati yaklaştı. hava bok gibi. kafama yorganı çektim uyudum. aradan bir saat geçti, randevuya 10-15 dakika var, baktım telefonumda bir mesaj; "ben görüşmek istemiyorum."

hiçbir şey yazmadım. tel'den numarasını engelledim. msn'den de sildim, facebook'umdan ve blogumdan da şutlayıp hayatıma devam. en son bir kaç sanal çöplükte gördüm kendisini. hala olduğu yerde sekiyor.
öyle zehirli bir tavrı ve iğrençliği var ki, dışarıdan gören der ki "ulan kadına bak, alemin sikişini çevirmiş, çözmüş mevzuyu, ders almalıyız bundan."

yok be cancağızım. seksin ne muhteşem bir şey olduğunu bilemeyen bir histerik o. hayatı boyunca götü kaldırılmış eziğin allahı. bir kereliğine canı gönülden sevilip insan muamelesi görmemiş bir kadın müsveddesi.
kendi işine gelen her konuda iki kanadı beliriyor hemen omuz başlarında. işine gelmeyen ilk anda da iki boynuzu tepesinde. o boynuzlarla da ne kadar çok can yakabilirimin hesabına düşüp can yakamadığında sikilmekten beter olarak kalıyor ortada.

tehlikelidir bu histeriklik. gerçek bir tehlike ama. namus kumkumalığı yapan bu tarz bir kadının namusssuzluğu konusunda ise herkesle ve her şeyle bahse girebilirim.

Hayata yeni başlayacaklara tavsiyeler

"bir an önce gel. çık oradan. madem girdin oraya, bir an önce çık. hatta fırsatın varsa hiç bekleme. ben mesela, 8 ay beklemişim. ömrümden boşu boşuna geçen 8 koca ay.
oysa o 8 ayda neler yapmazdım ki. çocukken yapamazdım tabii bir çocuğunu ama yetişkin aklım ve bedenimle neler yapmam ki o 8 ayda. yüzlerce kez sevişebilirim örneğin. onlarca kase yoğurt yiyip yüzlerce kez banyo yapabilirim.

sen bakma bunlara. yalan söylüyorlar. o kadar güzel ki bu taraf. daha bu sabah mesela, hava çok güzeldi. pencere açık uyudum. sabah bir uyandım, güvercinlerimden dişi olan yüzüme yaklaşmış beni izliyor. erkek ise yumurtların üzerinde kuluçkaya yatıyor. 
öylece baktık birbirimize. sanırım aramızdaki o nedensiz vahşilik yavaş yavaş kırlıyor artık. eee, ne de olsa anne-baba olacaklar. ve işin güzel yanı ne biliyor musun, ilk kez anne-baba olacaklar. bu ise onları hem daha heyecanlı hem de daha şaşkın yapıyor. bu ise gerçekten izlenilmesi ya da yaşanılması gereken bir güzellik.

sen fazla bekleme orada. biz dünyalılar waffle diye bir şey icat ettik. o kadar güzel ki. değişik değişik çikolatalar ve meyvelerle süslü. istediğindne istediğin kadar koydurabiliyorsun waffle yapan kişiye. o ise hiçbir şekilde kırmıyor seni.
sonra su var. çok güzel bir sıvı. biz insanlar ona "yaşam kaynağı" diyoruz. evet, gerçekten yaşam kaynağı. ben hiç susamamış olsam bile deli gibi içiyorum. bir insan sırf su içmiş olmak için su içer mi, ben içiyorum işte. ne yapayım çok güzel.

şarap var bir de. cennet içkisi derler kutsal kitaplarda. gerçekten cennet içkisi olabilir. ama rakı da çok güzel. bir de viski. tekila ise sevgilinin elmacık kemiğinden içilirse güzel.
tabii sen hemen alkole başlama. önce deli gibi spor yap. her gün yürüyüşe çık mesela. koş hatta. çiçekleri kokla. kiraz ye. denizi izle. evet, denizi izle. biliyor musun, ben denizi ilk gördüğümde ağlamıştım. ince memed gibi. yok, o zamanlar okumamıştım daha o kitabı. aylak adam'la ise tanışmamıştım bile. 
o kadar güzeldi ki deniz. suyun mavi olanı. tabii sen maviyi de bilmiyorsun. mavi de gökyüzünün rengi. gökyüzünü de bilmiyorsun haliyle. gökyüzü de bulutların olduğu bir masal diyarı. bulut ne diye sorma. bir an önce çık sadece bulunduğun karanlıktan. hepsini kendin gör.

aşkı tat mesela. çocuk aklın ve bedeninle kanıksa onu. ilk orgazmını yaşadıktan sonra bir daha o tadı alamayabilirsin hayatın boyunca. sen aldanma bunlara. dedim ya, bunlar yalan söylüyor.
aşk çok güzel çünkü. en az şehvet kadar. düşünsene, bir insan seni kalbinde taşıyor. ve sen bunu hissettikçe, bildikçe o kadar iyi hissediyorsun ki kendini. o kadar mutlu oluyorsun ki, gerçekten yaşadığını hissediyorsun.

sonra filmer var. şarkılar. hepsi biz insanlar için başka insanların yaptığı şeyler. hepsi çok güzel. ama ciddiye alma onları. gerçekten alma. sadece yaşa sen. hayat ne sunarsa sunsun, iyisiyle-kötüsüyle. sadece yaşa.
tabii iyiyi ya da kötüyü de bilmiyorsun. bu konuda hiç acele etme. iyiyi görmen biraz zaman alabilir. hatta belki ömrün o uğurda geçebilir. ama kötü, sen dünyaya geldiğin an hemen yakana yapışacak.

ha bu arada, yaşadığımız yerin adı dünya. "dün" ve "ya" kelimelerinden oluşuyor. ya da "ay" ve "dün". adı bile güzel aslında. tabii sen ne ay'ı ne de dün'ü bilmediğin için anlamıyorsun yine dediğimi.
ay, geceleri çıkıyor. gece ne diye merak ediyorsundur. şu an bulunduğun yer gibi karanlık ve korkutucu olur gece. ay işte o gecelerde çıkıyor. fakat deniz olan bir yerde çıkıyorsa ve tam dolunay halindeyse mest olursun denize vuran halinden.
dün ise insanların hep pişman olduğu zaman dilimi. garip olan ne biliyor musun, bu insanlar yarından da ümitsiz, bugünü ise zebil ediyorlar genelde.

yıldızlar var bir de. çok güzeller. küçük prens onların olduğu bir gezegende yaşıyor. tabii, bilmiyorsun onu da. küçük kara balık'ı da bilmiyorsundur sen.
eee, sen de hiçbirini bilmiyorsun ama. hadi bir an önce gel. yaşanan tüm acılara ve kötülüklere karşın her şey bu tarafta. ve bu taraf gerçekten çok güzel.
öbür tarafta sadece bilinmemezlik ve hiçlik var. bu tarafta ise ise güzel-çirkin, iyi-kötü, yalan-gerçek her şey var. her şey! hadi gel!"


22 Haziran 2011 Çarşamba

İstanbul

dün gece kendisini kalamar, kavun, beyaz peynir, acılı ezme, yaprak sarması, patlıcan közleme... ve rakı ile öptüğüm muhteşem şehir. o kadar güzel ki, yarın yine hayatının karambollerinden birisini yaşayacağı 12 haziran 2011 genel seçimi yüzünden hiçbir şey kaybetmeyeceğine inanıyorum güzelliğinden? 
içinden denizi ve üstünden gökyüzünü alamadıktan sonra istanbul'un güzelliğini bozmaya hiç kimsenin gücü yetmez ve yetmiyor. yetmeyecek de. sadece mutluluğun değil mutsuzluğun da mükemmel yakıştığı bir şehir çünkü burası.

daha dün gece işte, rakı masasında demlenirken hemen yanımızdan geçen erkekli-kadınlı grubun içerisindeki beyaz etekli kadının kendisine şarkı çalan çingene çocuklara eşlik edip yürürken oynaması ve ayak bileklerine vurulduğumu bilmemesi bu şehri büyülü yapıyor gözümde.
hatta o an o kadının ayak bileklerine baktığımı hisseden, karşımda oturan, kadeh tokuşturduğum kadına, "şu an beni linç etmeyeceklerini bilsem, kalkıp o kadının ayak bileklerini anasonlu dudaklarımla öperim" dememin tek nedeni yine bu şehir.

hayatımın hiçbir döneminde bu şehirdeki gibi bir açlık çekmedim ben. bu muhteşem şehirde hayatımın her anı dopdolu geçsin istiyorum. çünkü bu şehirde içmeden ve sevişmeden geçen tek bir salise boş geliyor bana. 
yaşanmadan geçen, yaşanmamış geçen tek bir salise kayıp olarak geliyor bana. yaklaşık bir yıldır hemen hemen her gece home ofisimin olduğu sokaktaki elektrik direğinin üstüne geceleri gelip orada saatlerce duran martının üzerine yemin ederim ki dünyada varolan her hangi bir şehirde bir ömür yaşayıp da şu şehirde bir kereliğine rakı-balık keyfi yapmayan her insanın hayatı boşa geçiyor. geçmiştir. ve geçecek.
rakı-balık keyfi sonrasında anasonlu dudaklarını ve ruhunu, dudakları anasonlu bir kadının dudaklarında ve bedeninde gezdirmeyen her bir erkeğin ömrünün boşa geçmesi gibi. yine o erkeğin yaşlı bir çingeneden bir adet kırmızı bir adet de beyaz gül alıp verdiği kadının ayağa kalktıkları an erkeğin koluna girmediği her salisenin de boşa geçmesi gibi.

acısı yok mu? var tabii. fazlasıyla hem de. bir anlık restoranın garsonlarını atlatıp yanıma gelen, 2 tl karşılığında güzel bir şarkı söyleyen küçük çingene kızının sol elinin serçe parmağının eksikliğinin toplamıdır istanbul'un tüm acıları. darbukasına istediği gibi parmaklarını yerleştiremeyen o küçük çingene kızının hayatı boyunca yaşayacağı eksikliktir istanbul'da acıya dair varolmuş, varolan ve varolabilecek tüm acılar. gerisi? yok. 

yaşamayı ve yaşanılmayı bekleyen koskocaman bir dekor istanbul. çekilmeyi ve yaşanmayı bekleyen koca koca hayatların, aşkların, tutkuların, sevmelerin, sevişmelerin dekoru. şehri.

Seks

evrende varolan en bi' güzel şey. duygu, olgu, şu, bu. adı her neyse artık. güzelliği nereden gelir biliyor musun genç? güzelliği ilkelliğinden geliyor. bakma sen birilerinin kalkıp da "illa aşk olmalı seks yapmak için" diye zırladıklarına. 
işte o birileri var ya, işte o birileri var ya ben onların ciğerini sikeyim! kendilerine aşık olan adamlar/kadınlar aşklarına karşılık bulamadıkları için kendilerini yedinci kattan aşağı atarlar da bu at yarrakları egoları yüzünden gidip de onları kurtarmaz. bunlarsa gelip de o ölen insanın yaşarken sevgilerine-aşklarına saygı duymadıkları gibi öldükten sonra da ölümlerine saygı duymazlar.

seks güzeldir. her şeyden hem de! içinde ister aşk olsun ister olmasın. çünkü seks ilkeldir genç. en ilkel duygudur hatta. şehvet gibi. şefkat gibi. öfke, cesaret gibi. ilkel olduğu için büyülüyor beni. modernlik adı altındaki ruhuma ve bedenime giydirilen her şeyi seks sayesinde yırtıp atıyorum üzerimden ve içimden!
her seks yaptığımda cana geliyorum ben. yeniden ruh ekleniyor ruhuma, canıma can, kanıma kan. hayatım ne kadar yoğun geçerse geçsin, ne kadar yorulursam yorulayım hep bir enerji varoluyor konu seks olduğunda.

ve bu ilkellik gerçek bir sanattır. bakma sen birilerinin atıp tuttuğuna. kuralsızdır seks. sekste kriteri olan bir aptalla asla seks yapma. hiç zaman da kaybetme. "ben bu kişinin ön yargılarını ve tabularını yıkayım da güzel bir cinsel hayatımız olsun" diye debelenme.
seks öyle bir şey değil çünkü. seks ilkokul değil. sen de öğretmen değilsin. seks bir muhteşemlik. hiçbir duygu için kullanmam ben bu tabiri. fakat konu seks ise hiçbir şeye inanmadığım ve hiçbir şeyi sevmediğim kadar savunup nefesim yettiğince de savunurum. elimden ve belimden bir şey gelmediğinde de dilimle hallederim her şeyi!

Lezbiyen

vakti zamanında kendilerinden bir adet tanıdım. ilk tanıştığımız dönemlerde cinsel yönden ilgisini çeken cinsiyet tabi ki erkeklerdi. kendisinin aşırı derecede ailevi sorunları vardı. sürekli ailesinden bahseder her seferinde babasını suçlardı.
babası annesinden ayrıldıktan sonra başka bir kadınla evlenmiş o kadından da başka bir kız çocuğu dünyaya getirmişti. bu hanım kızımız da bir şekilde dışlandığını düşünüyor o boylamda bana dert yanıyordu. ben de dinliyordum. dinlemekten başka çarem yoktu çünkü.

aradan bir kaç yıl geçtiğinde hiç görüşmedik. hatta bir ara denk geldiğimde bir erkekle gayet doğru-düzgün ilerleyen ilişkisinin olduğundan bahsetmişti. o aralar benim de bir ilişkim vardı. ben de gayet mutlu olduğumdan, güzel bir ilişki yaşadığımdan bahsetmiştim.
aradaki samimiyete dayanarak bir gün, "zenci bir erkekle birlikte olmayı çok isterim" dedi. güldüm ben. kadın zihnine ve bilinçaltına zerkedilen büyük ve kalın penis figürünün nerelere varabildiğini kendisinde gördüğümden "o zaman ol" dedim. 

epey bir süre görüşmedik tekrar. sonra bir gün tekrar denk geldik birbirimize. son denk geldiğimizde kendisinin lezbiyen olduğunu söyledi. "nasıl oluyor" dedim ben de. cidden merak ediyordum çünkü. yaklaşık bir yıl içerisinde, bir kadın, sırf büyük ve kalın penis merakından vazgeçip nasıl oluyor da hemcinsine ilgi duyabiliyor diye merak ettiğimden tekrar sordum;
"nasıl oluyor bu?"
doğru-düzgün cevap veremedi. yaşadığını söylediği duygusal ve cinsel ilişkide sürekli olarak ilişki yaşadığı diğer kadının güzelliğinden ve çekiciliğinden bahsederken araya kendi güzelliğini de eklediğinde lezbiyenliğe ya da lezbiyen bir kadına karşı bir şeyler beynimde şekillenmeye başladı;

bunların en başında kendini fazla önemseme ya da kendini aşırı güzel sanma histerikliği geliyordu. cinselliği erkeğe sunulan bir lütuf görme hezeyanı ve cinsel tercihi hemcinsten yana kullanıp da erkeği kendinden mahrum etme cingözlüğü
sonra ailevi sorunlar ve nemfomani. her şeyi deneme, deneyip de en güzeli bulma çabası.
en nihayetinde ise kendini herkesten ve her şeyden soyutlayıp karşı cinsle ilişki yaşamaktansa hemcinsle ilişki yaşayıp daha az çabayla daha büyük getiri sağlama hezeyanı.

tüm bunları söylememin nedeni; hemcinsine ilgi duymanın erkeklerde beden bulan halini de yıllar önce görmüş olmamdı. hatta kendisi gardiyan olup cinsel tercih olarak hemcinslerine ilgi duyan bir adamla 4-5 ay aynı evde yaşamış olmam.
eşcinselliği algılayıp yaşamak kadın ile erkek arasında fazlasıyla farklı algılanıp yaşanıyordu. erkeğin bu yöndeki cinsel eğilimi daha sarsıcı (ki bazıları küçük yaşta tecavüz olaylarına dayanırken) nedenlere bağlıyken kadınların tercihinin büyük bir çoğunluğu daha egoistçe ve bencilce nedenlere dayalıydı.

bu konuyu kendisiyle konuştuğumda bir şekilde üste çıkmak için çabalyıp ta ilk tanıştığımız dönemlerden, kendi babasından örnekler vererek kendini anlatmaya çalıştı. hiçbir şekilde inandırıcı gelmedi kendisi bana. ve eminim ki sırf kendini daha seksapel ve pazarlanır bir meta olarak sunmak telaşıyla anlatmıştı bunları.
yoksa neden bir insan bir yıl önce zenci bir erkekle ilişki yaşamak istediğini göğsünü gere gere söyleyip bir yıl sonra da ilişki yaşadığı kadının güzelliğinden bahsederken araya kendi güzelliğini de sıkıştırmaya çalışsın.

aslında az-çok tahmin edebiliyordum kendisini. kendimden yola çıkarak ama. ben de çok mutsuz bir ilişki yaşadığımda, o kırılma noktasına gelip sırf içimdeki libidoyu idndirmek için gerekirse penisimi kesebileceğimi söylemiştim bir kaç yazımda. bir kaç arkadaşıma.
salt cinselliğe indirgendiğinde kızgınlığını anlayabiliyordum aslında onun. fakat onun beni anladığını ya da kendisini az bir şey geri çekilip de çıplak gözle gördüğünü sanmıyordum. ve hala da sanmıyorum açıkçası.

çünkü eşcinselliği kadınla erkeğin anlayış ve yaşayışı çok çok çok farklı. bunu ise ilk başlarda söylediğim gibi 4-5 ay aynı evde yaşayıp her türlü ruh kırılmasını gördüğüm eşcinsel bir dostuma dayanarak söylüyorum.
kadın için farklılık kriteri olarak lanse ettirilmeye çalışılan bu tercih maalesef ki erkek için hala ve hala sindirilme ve yok edilme nedeni. anlayışla karşılamak mı? asla! toplum anlayışla karşılamıyor ve karşılamayacak gibi de durmuyor. 
sünnet olan erkek çocukların pipilerinin fazlalılığı annelerinin boyunlarından çıkmayıp eve gelen misafire de "oğlum amcana pipini göster" zırvalığı bitmediği sürece çok zor son bulur bu acı durum.


Nemfomani

cinsel yönden her zaman istekli ve aktif olan kadınları etiketlemek için kullanılan tabir. yok öyle yağma ama. insanlık zaten etiketleme konusunda sırayı kimseye bırakmıyor. her şey dört duvar arasında gerçekleştirildiğinde gayet iyi, bir şeyin ucu az bir şey bize dokunduğunda kötü.
ancak yine bu toplum değil mi peki, kadını tasniflerken yatakta orospusunu isteyen? eee, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu? bulmuşsun işte cinsel istek yönünden bulabileceğin en üst seviyedeki kadını, daha neyin telaşındasın.

bu olayın psikolojik yönden bir rahatsızlık olduğuna da inanmıyorum açıkçası. ki yine bana göre "orospu kadın" yoktur. sadece ve sadece cinselliğin ne muhteşem bir şey olduğunu bilip bu uğurda hayatını şekillendiren kadın vardır.

yahu cinsellik bu, seks bu, kötü olabilir mi hiç? aklınızı-mantığınızı kullanın az bir şey. seks yaptığı zaman insanın hemen hemen tüm hücreleri yenileniyor. bu bir hastalık ya da psikolojik rahatsızlık olabilir mi?

nasıl ki bir erkek sürekli libidosunun peşinde koşuyorsa bir kadın da koşabilir. koşması en doğal hakkıdır. bir kaç ortamda bu kelimeyle ilgili düşüncesini söyleyen erkeklerden birisi "yarrak hastası" demişti, bu tarz kadınlardan ötürü. ben de bir salise beklemeden "o zaman sen de am salaksın" demiştim.

bir şeyleri kötü tasniflemek istersek eğer asla ve asla argümanlarımız bitmez. asıl beceri ve yetenek, bu tarz bir durumu kişinin hem kendi lehine hem de o kişinin lehine çevirmesidir. yoksa... yoksası yok. ben sevişen insandan korkmam. ben, sevişmeyen insandan korkarım. bir kadına, bir erkeğe ya da hemcinsine şehvetle ve şefkatle dokunmayan bir insan asla ve asla beden ve ruh sağlığı yerinde olan bir insan değildir. buna ne psikoloji müsaade eder ne de tıp.

Cengiz Atay

ezel adlı diziyi sırtlayıp götüren ve son raddede bir nevi sırtından vurulan dizi karakteri. bir daha türk televizyon tarihi bu denli gerçek ve keskin bir karakter görmeyecek. göremeyecek.
ilk başta solak. ve solaklığın mükemmel yakıştığı erkeklerden. zehir gibi bir zekaya ve stile sahip. kesinlikle kalbürüstü ve elde ettiği her şeyi, herkesi ve her şeyi yok sayarak elde etmiş birisi.

vicdanını ekmek peynirle yemiş bir şahsiyet. tefo'yla birlikte gerçekten ezel'in en iyisiydi. gönül isterdi ki dizi kendisinin lehine bitsin. ama bitmedi. ve bitirmezler. çünkü izleyici böyle bir şeyi kabul etmez. izleyicinin umduğu şekilde bitirmek ise en kolayıdır.
nasıl ki kenan birkan, ramiz karaeski'den daha asil ve düstur sahibi biriydiyse cengiz atay da ömer uçar'dan ya da ezel bayraktar'dan kesinlikle ve kesinlikle daha doğru ve düzgün adamdı.

ne uyguladığı kendi adaleti, ne bir şeyleri kaba kuvvetle (plan yaparak elde etmesi) ne de kan kardeşini defalarca sırtından vurması, hiçbiri ama hiçbiri kendisini benim gözümde kötü ve iğrenç bir insan yapmıyor.
çünkü gerçek geliyor bana. her ne kadar izlediğimiz şey başlı başına yalan olsa da hayatın içinde olan sadece kendisiydi. hem de hayatın hiç içinde değilmiş gibi gösterilmesine karşın.

bir asildi aslında o. ait olmadığı ve asla ait olamayacağı bir yerde dünyaya gelip oranın dışına çıkmak için elinden geleni ardına koymayan iyi bir kumarbaz. poker sevdalısı. viski kadehi elinden düşmeyen bir deli.
aşkı ile kişiliği, yaşadığı hayat ile olduğu kişi arasında sıkışıp kalmış bir candı cengiz atay.

çok güzeldi benim nazarımda. çok çok çok güzeldi hem de. bir daha böyle bir dizi karakteri gelir mi şu topraklara? sanmam. nedeni ise çok basit; halktanmış gibi gösterilen karakterlerin süslü cümlelerle aforizma türetmeleri ve külhanbeyi gibi ortada dolanmaları her şeyden daha cazip geliyor izleyiciye.

son sahnede iki elini birden bırakan dostları aslında kendisinden daha kötüler benim nazarımda. çünkü cengiz atay onları işte o anda bırakmazdı asla. sırtlarından bin defa vururdu ama asla ve asla o korkuluklardan aşağı bırakmazdı.
sürüp gitsin isterdi o kısır döngü. sonuçlansın istemezdi. eğer ki gerçekten isteseydi bunu, ezel'i de ali'yi de bin defa öldürürdü. cengiz atay, türk televizyon tarihinin modern görünümlü, stil sahibi, şık, ve bana en cezbedici özelliği olan solak bir joker'iydi. o sadece bir şeylerin peşinde koşuyordu. peşinde koştuklarını elde ettiğinde ise ne yapamayacağını asla bilmiyordu.

Gamzeli Bel

kadın-erkek farketmeksizin her insanda olanı direkt dikkat çeken bir şey bu. bir kaç gündür tekrardan spora başladım mesela. yaklaşık 10 küsür yıldır ilk defa profesyonel anlamda spor yapmaya. bu başlama mevzusunda askerken alay komutanının önünde çektiğim 12 nizami barfiks ve 50 şınavı saymazsak tabii.

kocaman salona düşüp üzerimi değiştirdikten sonra hocanın komutları eşliğinde tek tek aletlerde söylenen şeyleri yapıyorum. bir anlık gafletle belim gözüktü. o an nasıl gördüyse hoca, "belin gamzeli" dedi.
ben erkeğim, hoca erkek, başladım gülmeye. "hocam" dedim yarı şaka yarı ciddi. "ayıp oluyor." hoca da başladı gülmeye. o an hemen sözlükteki bu başlık geldi aklıma. bir yandan diğer aletlerle çalışmaya devam ederken bir yandan da gülmeye devam ettim. 
o günlük spor yapma muhabbetini bitirip hocaya teşekkür ettikten sonra home ofisime geldiğimde o an aklıma geldi tekrardan. ve ben tekrar güldüm. bu beldeki gamze muhabbetinin insanların ne denli dikkatini ve ilgisini çektiğine bir kere daha şahit oldum.

ha bu arada spor demişken, belirtmekte fayda var. sağlıklı bir beden ve ruh için kesinlikle gerekli. vücudundaki yağ oranı %8 olan bir erkek olarak söylüyorum bunu. hem daha zinde bir vücut hem de daha zinde bir ruh için. yapın, yaptırın. bir de unutmadan, tek spor sekstir! herkes kazanır! 


Solak Kadın

çok seviyorum ben bu kadını, kadınları. sağlak kadınlara göre daha estetik ve şık geliyorlar bana. sadece kalemi ellerine alıp bir şeyler yazdıkları an değil, bir şeyler içerken (özellikle sigara) bir şeyler yerken daha da estetik ve güzel geliyorlar bana.
ben de solak olduğum ve bir nevi karşılıklı gard aldığımız için demiyorum bunu, bir anda dikkatimi çekiyorlar işte. bu durum da onları daha şirin ve çekici yapıyor. hele bir de bunların bir spor aletini (örneğin raket) sol eliyle kavrayıp öyle mücadele edenleri var ki "allahım sana geliyorum" demek istiyorum.

şimdiye dek dünyaca ünlü bildiğim nadir solak kadınlardan en popüleri ve güzeli angelina jolie. bizim türklerden ise aklıma gelen olmadı açıkçası. güzeller. yakışıyor kendilerine solaklık. ve sanırım hemcinslerine göre;