30 Mayıs 2011 Pazartesi

Free hugs

gerçekliği tatmak için güzel bir eylem. çünkü gırtlağımıza kadar yalana gömülmüşüz. ve sanala. kimse üstüne alınmayacak tabii her zaman olduğu gibi. ben alayım o vakit.
sabah uyanır uyanmaz yatağımın başucundaki pencereyi açıp taklacı güvercinlerime baktım mesela bu sabah. onların artık iyiden iyiye bana ve balkona alışması ve daha dün gece onlar için parktan ot yolup da getirip yuvalarına koymamın hoşlarına gitmiş olmasının kanıtı olan iki taklacı güvercinin yuvalarından bana bakışı hoşuma gitti.
öyle her fırsatta hayvanseverliğini öne atıp "bakın ben ne kadar sevgi doluyum" şarlatanlığı yapanlardan değilim. ki hiçbirini hiçbir zaman da sevmedim. hatta geçenlerde burada bir yazıya denk geldim. genç bir kadınımızın kedisi evden kaçmış sanırım. ya da gitmiş. şöyle yazıyı baştan sona okudum. sanki bir aşk yaşanmış, şefkatli ve şehvetli sevişmeler yaşanmış da kızımız terkedilmiş.

içim acıdı o yazı bittiğinde. kedi için değil. kız için. ve sonra kendi kendime; "yazık lan" dedim. "çok yazık hem de. hayatının en güzel döneminde ömrü boşa geçen bir kadının yine kendi gibi ömrü boşa geçen, ilgi duyabileceği hemcins ya da karşı cins insanlarla hayatının kesişmemesinin hezeyanı ancak bu kadar olabilir."

halihazırda 4 güzel canlıyla aynı evi hatta iş yerini paylaşan bir adamım ben. 2 kedi, 2 taklacı güvercin. 4'ünü aynı yere koysam kıyamet kopar her halde. koymuyorum haliyle. her birinin sevgisi ayrı. her birinin güzelliği ayrı. fakat konu başka bir insansa, konu sevgiyse, bu güzel canlılar sadece canlı olarak kalıyorlar.

ilkokula gittiğim ilk yıllarda siyah-beyaz bir kuzum olmuştu, akrabaların yanına köye gittiğimde. öyle güzeldi ki. sırf onu sevmek ona sarılmak için gidip bok kokan ahır tarzı yerlerine girer, saatlerce uğraşırdım. hele bir de kuzlarla koyunların birleşme anı vardır ki hiçbir insan o denli sevgi dolu yaklaşamaz başka bir insana.
onlarca kuzu arasından bulur anne koyun yavrusunu. meleşmeler mi dersin, kaos mu, curcuna mı... kenara çıkıp izlersin sadece. yüzünde aptalca bir gülümseme olur.

o kuzu işte. ben bir sabah uyandığımda ölmüştü. bir kaç gün öldüğünü söylemediler bana. ben de bir kaç gün sonra unuttum. çünkü insan "nisyan"dan geliyordu.
sonra başka evcil hayvanlarla aynı evi ve hayatı paylaştım. yardıma muhtaç olan hayvanları evime aldığım günleri çıkardığımda tek bir şeye dikkat ettim; "ben ne zaman yalnızlığı iliklerimde hissediyorsam işte o vakit yardıma muhtaç olanları geç, evcil hayvan besliyorum. ben ne zaman insanlardan ümidi gerçekten kesiyorsam, o vakit delirmemek için insan hariç başka bir canlıyla iletişime geçiyorum. aynı evi ve hayatı paylaşıp onun bokunu temizliyorum. mamasını ya da yemini verip gerekirse onu evde bırakmamak için erkenden geri dönüyorum dışarı çıktığımda."

hayvanları insanlardan daha çok sevdiğini iddia eden çok insan gördüm ben. doğrudur. her ne kadar ben inanmasam da. ama ben bir hayvanı bile başka bir insanı severken daha güzel sevdim be. ben bu güzel canlılardan her hangi birini, bir kadına dokunurken daha samimi bulup daha içten öptüm.
sevgim, değil bir hayvana, evrene yeterdi çünkü. yetiyordu da hatta. 

işin farklı boyutunu gördüğümde üzüldüm ama. yalnızlığını ve riyakarlığını hayvanlardan çıkaranları gördükçe acıdım. yardıma muhtaçlar hariç, evlere hapsedilmeleri zoruma gitti. 
çünkü olması gereken bu değil. bir güvercinin yeri benim balkonum değil. bir kedinin yeri benim salonum değil. onlar doğada olmalı. onlar biz insanların yalnızlıklarını gidermek için varedilmediler. onlar sadece özgürce yaşamak için varedildiler. bizlerse yaşadığımız ilk hayal kırıklığında ya da mutsuzlukta insanlardan bulamadığımızı hayvanlardan bulmaya çalıştık. kendimizi hayvansever olduğumuza ikna ettik. yeter ki işimize gelsin, yeter ki biz kendimizi pazarlayabilelim onlar sayesinde.

böyle bir şey değil ama hayvansever olmak. yardıma muhtaç olanları alıp besleyen ve onlarla gerçekten dost olanlar hariç milyarlar verip de güzel bir canlıyı esir etmek yozluk ve riyakarlık.

işte bu free hugs eylemi de birbirimizden ne denli kopuk ve ümitsiz bir hayat yaşadığımızın kanıtı. artık bitmişiz. gerçek bir bitişten bahsediyorum burada. 
lüzumsuz olmaktan bahsediyorum. azlıktan. yokluktan hatta bokluktan bahsediyorum. sadece birbirimize çemkirip günler ve geceler boyunca ölüyoruz. uykusuzluğu, asosyalliği ve aptallığı meziyet belliyerek. içten bir sarılışı bile pankartlarla dilenerek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder