19 Kasım 2010 Cuma

sigara

eski bir şebnem ferah şarkısı.. şimdilerde müslüm baba yorumlamış.. müslüm baba'ya dair duygu ve düşüncelerimi, az-çok beni tanıyan herkes bilir..
ki bu sevginin büyük bir çoğunluğunu "saygı" oluşturur.. yaptığı işe duyduğu saygı, dinleyicisine duyduğu saygı.. ve en önemlisi ise kendisine duyduğu saygı..

asla ve asla basit tartışma ortamlarına kendini meze etmeden, türkiye gibi her şeyin illa ve illa rezili rüsva edildiği bir yerde en dipten gelip de en tepeye çıkabilmek, çıkarken de asla ve asla küçülmemek koca bir göt ister.. ve koca bir yürek.. bu iki özellik de para yüzünden maymunlaşan, sirk faresine dönen milyonlarca sanatçımsı şahsiyetlerin hiçbirinde yok.. olsa ne yazar, orası muamma..

neyse işte.. yorgunum şu an.. saatlerdir dövme yaptım, yoruldum.. öylesine ekşi sözlük'te gezinirken eski entry'lerimden birinde müslüm gürses'e yazdığım entry'lerimden birisinin oylandığını görüp, başlığın tamamına baktım.. ve müslüm baba'nın, sigara şarkısını yorumladığını öğrendim.. hemen bir şeyler karalayayım dedim sigarayla ilgili.. koptu gitti konu.. müslüm gürses'e doğru.. yapacak bir şey yok..

dudaklarımın arasında yanan sigara.. kulaklıklardan taşan ses ise işte bu;

http://www.youtube.com/watch?v=0fNM7WcZnng

6 Kasım 2010 Cumartesi

iki hayattan tek bir hayat inşa etmek

zor-muş..

hayatımın daha yarısına gelmeden "mış'lı", miş'li" zaman kipleriyle konuşuyorum.. heyhat.. hata nerede acaba? ruhumu ve bedenimi bu kadar hantallaştıran ne acep?
önceden de mi böyleydim.. zihnimi geçmişe fırlatıp, geçmişten geri çektiğimde cevap veriyorum, "evet, önceden de böyleydi.. sadece benim zamanımla alakalı olsa iyi.. her zaman böyleydi.."

bazen kaldırılmaz, gerçekler.. ben kaldıramam mesela.. kaldıramıyorum da.. öncesinde de kaldıramamıştım.. konuşmanın manasızlığını bilip de aynı şeyleri binlerce kez konuşup, sonunda pişman olmak gibi bir şey bu..
hiç haketmeyen insanlara ruhunu ve bedenini hibe edip de kabul edilmemek gibi..

yazık ama.. olabilirdi.. olacağına inancım vardı bir zamanlar.. belki bundan 6 yıl önce.. belki de 6 ay.. hiç bilemedin 6 gün.. önemsiz artık zaman.. ben şafak sayan bir asker değilim.. terhis belgem karşımdaki çekmecede.. mahkum da değilim.. bu yüzden anlamsız zaman.. onunla olan kavgam bitti.. bu yüzden ne zaman kaybettiğime dair olması gereken bilgimin de bir anlamı yok..

olabilirdi ama.. olabilirdi ulan!! yağmur şahit olsun ki, istanbul şahit olsun ki, 13 yaşımın o heyecanı ve umudu şahit olsun ki olabilirdi.. olmadı ama.. olmadı..
iki hayattan tek bir hayat inşa edemedim.. ilk depremde, müteahhiti olduğu tüm apartmanlar yıkılan bir adamım şimdi.. ilk gençlik yıllarımın tüm hayalleri bir osurukla yerle bir oldu.. olabilirdi ama.. bahçesinde bir salıncak olan, 3-5 çocuğun koştuğu, bir perinin kolumun altında uyuduğu, gökyüzüyle denizin birleştiği yere bakarak kahvelerimizden yudumlar çekebileceğimiz bir tablomuz olabilirdi.. bir tablo olabilirdi.. olmadı ama..

hayallerim ve kırıklıkları tanrıyla yaşıt.. ümidim ve onun bitişi tanrıyla yaşıt.. insanın değişeceğine dair inancım sıfır.. aşka olan inancım da bu gece eksilerde..
aşk için bile "sadece kamuflaj" diyecek kadar onursuz davranıyorum bu gece.. "günahları örtmeye.. ayıpları örtmeye.. sekse ve cinselliğe yol yapmada bir kamuflaj.." diyebilecek kadar..
eee, insanım ben de.. ağlayan, zırlayan, ete kemiğe bürünmüş bir canlı.. bu gece hepsi manasız.. hepsi boş.. iki hayattan tek bir hayat inşa etme telaşımın boşluğu gibi..

demek ki kaybetmek böyle bir şeymiş.. amına koyayım tyler durden'ın.. ümidini kaybetmek özgürlük değil, ölümmüş.. tabii o kanlı-canlı bir insan olmadığından atıp tutar öyle.. ümidini kaybetmek özgürlükmüş.. pehh!!!

vay amına koyim.. kaybetmek.. ümidini.. demek, ölmek böyle bir şeymiş.. yok olmak.. ruhun ve bedenin uyuşması.. vay be!! vay!!

bir erkeğe iki aşk erken ulaşmak

bir çok kadının içine düştüğü bilinçsizlik çukuru.. gel ki aşk duygusunda bilinç ne gezer, orası da ayrı bir muamma..

bir erkeğe bir aşk erken ulaşmak değildir bu çukur.. iki aşktır.. neden mi iki? iki rakamı hem nitelik hem de nicelik olarak ne "1" rakamı gibi yalnız ve ruhsuz ne de "3" rakamı gibi çok ve karmaşık..

sadece "iki.."

birincisine daha çok çocukluk yıllarında ya da ilkokul dönemlerinde ulaşan kadının ikinci erkeği ise kadınlığını ve dişiliğini keşfetmesi olarak zühur eder.. epey bir oyalanır kadın bu erkekte.. sever, sevilir.. öper, öpülür.. hem aşkın hem de öfkenin her türlü halini tadar..
bir nevi büyütür erkeğini.. ona kol-kanat olur.. bir erkeğe annesinden daha çok özen gösterip onu büyüler.. hem biyolojik olarak hem de ruh olarak bir kadın bir erkekten daha çabuk olgunlaşıp, kişilik kazandığı için, o erkek havalanır.. havalara girer.. kendinden eminliği ve kendini bilmezliği buradan gelir..

kadın ondan elini-ayağını çektiği an erkek panikler.. sudan çıkmış balığa döner.. kadınsa kurduğu hayallerin kırıklarını tutturmaya.. alçı tutmaz ama hiçbiri.. istese de iyileştiremez yaralarını..
devam eder hayatına kadın.. aşk kavramı bir köşede saklı durur onun için.. en değer verdiği çeyizi gibi.. bir gün yeni bir erkek hayatına girmek istediğinde ise o erkek için artık her şey çözümsüzdür.. zira o kadına bir aşk geç kalmıştır.. kadının ikinci aşkına erken varışı, başka bir erkeğin ona geç kalışıdır..

hayat işte, varoluş işte, hep rakamlarla ifade edilir.. binlerce yıldır bizlere 1 rakamından sonra direkt 2 rakamını yediren birilerinin yüzüne atılan bir tokattır arada kaybolan ve asla 2 olmayan rakamlar yığını.. bu yüzden de 2 aşağı 1 yukarı varoluş ve tüm kavramlar, herp eksiktir.. hiç tamamlanmayacak gibi.. bir kadının bir erkeğe iki aşk erken ulaşması ya da bir erkeğin bir kadına bir aşk geç kalması gibi.. ne farkeder?

hiç..