26 Mayıs 2011 Perşembe

Aşk acısı çeken bir kadının yapabilecekleri

kadınlar tanıdım. hayatın her noktasından. 18 yaşındaki küçük bir kız çocuğundan tut, elinde maddi özgürlüğü ve mesleği olup çoluklu-çocuklu orta yaş üstü kadınlar. 
her birinin gözlerinden mutsuzluk okunup kulaklarından acı dökülüyor. gerçek bir hüzün var ciğerlerinin en ücra köşesinde. bir kaçının laneti çirkin olmak. çekici olmamak. bir kaçının laneti muhafazakar bir ailede dünyaya gelmiş olmak, bir kaçının laneti erkek egemen bir dünyada kadın olarak dünyaya gelmiş olmak, bir kaçının laneti ise güzel olmak.

evet, gerçek bir lanettir bu bazı kadınlar için. hem hemcinsleri tarafından fazla sevilmezler hem de karşı cins için gerçek bir tehlikedirler. kendileriyle sevişmek isteyen erkekleri reddettiklerinde en kral kaşar ya da orospu damgasını yiyip rencide edilirler. 
biliyorum. kendimden değil. insanlardan. bir kadın, güzel bir kadın, tipsiz bir erkeklle birlikte olduğunda diğer erkeklerin o kadından ötürü ağza alınmayacak ne küfürler etitğini, gıyabında onu nasıl domaltıp da sikmekten bahsetitklerini.

bazen bir kadın bir erkeği sevebilir ama. seviyor. biliyorum. kendimden değil ama. başkalarından. o kadar çok kadının hayal kırıklıklarını dinledim ki. yanılıyorlar olamazlar. gerçi milyarlarca sinek de bok yi...
o kadar çok kadını avuttum ki. ben onlara bir aşktan bahsederken onların başka bir erkeğe hissettiklerini ve bu hissettikleri sonrası içine düştükleri çukurdan bahsedişlerini o kadar çok duyup ve gördüm ki bir noktadan sonra hak verdim çok güzel olduğu halde lezbiyen olan kadınlara. bir noktadan sonra hak verdim gay'liği seçen erkeklere.

bir gün bir yerlerde aynen şöyle demiştim, arkadaşlarım gülmüştü, "çok mutsuz ve yalnız olduğum anlarda sikimi kesip yiyesim geliyor. bildiğin çiğ çiğ."
"delirmişsin sen" demişti arkadaşlarım. "evet" demiştim ben de. "delirdim. amına koyayım ben akılın. ne sikime yaradı şimdiye kadar. neyi elde edebildim ki ben akıl sayesinde. neyi başarabildim ki!
elde ettiğim ya da başardığım her şeyi ben, tutkum ya da cesaretimle başardım. elde ettim. her sabah eğer alarmı kurmadan gün doğduğunda uyuyorsam, ben hiç korkmadım hayatım boyunca. ne bir insandan ne de başka bir şeyden. kaybetmekten örneğin. ya da kaybedilmekten."

banyo yaparken dahi "birazdan deprem olsa burada geberip giderim" diyen bir adam olduğum için korku yok içimde bir yerlerde. sökülüp alınmış sanki.
bu yüzden her birini izledim. gerçek bir seyirdi çünkü kendilerini izlemek. bir gün bir sinemanın bekleme salonunda bir kadını izledim. ve onu izlerken aynen şunları yazdım. o bilmiyordu, o an onu izlerken şu cümleleri yazdığımı;

"güzel kadın: şu an birisi karşımda. tam karşımda hem de. saçları simsiyah. yüksek topuklu çizme giymiş. siyah. dar bir body giymiş. siyah. etek giymiş. dizlerinin az altında. siyah. beli ince. kalçaları hafif dolgun gibi. gözleri ne renk? bi göz göze gelse benimle, söyleyeceğim. şimdi geldi. siyah.
yanındaki çocuk yeğeni olsa gerek. sinemaya gelmişler. hangi filme girecekler acaba? bilmiyorum. arada bir bakışıyoruz sadece. aynı üniversiteden mezun olduk sanırım. siması yabancı değil. önceden de bu kadar güzel miydi acep? bu kadar siyah mıydı?
yoksa yas mı tutuyor ben gibi? bu yüzden mi bu kadar siyah, şu bayram günü? bilmiyorum. yanına sokulup "merhaba" desem, kızmaz sanırım. fakat bozmak istemiyorum bu güzelliği. öylece kalsın. 
ayak ayak üstüne atmış, hafif büktüğü sol bileğiyle arada bir bana baksın. ben ise yazıyla resmedeyim onu. ondan habersiz.

güzel kadın. karşımda şu an. sağ çarprazındaki akvaryumla ilgileniyor. akvaryumdaki balıklarla. ne düşünüyor acaba? ne düşündüğünü benim merak ettiğim ihtimali geçiyor mu acep aklından? o da ben gibi delirmiş mi acep?
sağ ayağını sallıyor hafifçe. arada bir sol eliyle sağ dirseğine dokunuyor.
sonsuza kadar anlatabilirim onu. her anını. her salisesini. münker ve nekir melekleri gibi, ona hissettirmeden, tüm hayatını not alabilirim bir köşeye. salise salise.
şimdi kalktı masadan. anons yapıldı. yedinci salonda film başlamak üzereymiş. çantasını ve masada duran telefonunu alıp üst kata doğru hareketlendi. dönüp bana bakacak mı bilmiyorum. beşe kadar sayacağım. bakarsa çıkışta konuşmak için bir girişimde bulunabilirim.

"1, 2, 3, 4, 5... ...6, 7, 8, 9, 10"

sonrasına dair ne olup ne bittiğini soran hiçbir insana bir şey söylemedim. gerek duymadım çünkü. biliyordum. o kadının da bir zamanlar bir yerlerde bir erkeği gerçekten çok sevip de mutsuz olduğunu.
ve şimdi ne yaparsam yapayım hep eksik kalacağımı. aşk acısı çeken bir kadının yapabilecekleri arasında her şeyin olduğunu kabul ettim. yerine göre kahkahalarla gülüp küt diye ağlamaya başlayacağından tut, yerine göre de acısını onurlu bir şekilde yaşayıp yeni bir insana "tam" gidebileceğini.
oysa söküp almayı çok istedim. geceden karanlığı, gündüzden aydınlığı ve bir kadının kalbinden acıyı. bir aşktan arta kalan acıyı. dilimle almak istedim en çok da. cümlelerim ve kelimelerimle. her gece ona masal okuyup da uyuturak. yeri geldiğinde de bir tecavüzü andırırcasına sevişerek.

olmadı. geç kalmıştım. benden önce üzülmüştü her kadın. ben mutlu edecek bir kadın bulamadım. yalan yok, mutlu edilecek tek bir kadın kalmamıştı. en kontrolsüz anında dahi gözleri sonuna kadar açıktı çünkü her kadının.
şöyle en masumundan hayal ettim bir aralar. ayak bilekleri ince, saçları kıvırcık, dudakları güzel, gözleri ışıl ışıl... feri sökülmüştü her birinin. gözlerinin altı göçmüş, ciğerleri is tutmuştu.

aşk acısı çeken bir kadının yapabileceği her şeye ben dahil olduğumda neredeydim sahi. aşkta mı, sevgide mi, saygıda, şefkatte yoksa şehvette mi? ruhum v ebedenim hangi duygunun ya d aolgunun kolları arasında sıkılıp can veriyordu?
bilmiyorum.

sadece bakıyordum. manasız bir bakış,. sadece dokunuyordum. tutkusuz bir dokunuş. isimleri bile anımsayamadığım gün bir yandan sevinip bir yandan üzülmüştüm. ve her gece alkolle abdest almaya başlamıştım. gerçek acının ne olduğuna dair bir fikrim oluyordu, aşk acısı çektiği anlarda kendine ve bana söz verip de sabah olduğunda sözlerini yutan kadınlar gördükçe. gerçeğin ne olduğunu anlıyordum, aşk acısı çektiği için şekilden şekile girip gece olduğunda maskara olan her kadını tanıdığımda. yalanı iliklerimde hissediyordum, aşk acısı çektiği için acısıyla kendisini pazarlayıp kurbanlık koyun-kuzu seçer gibi erkek seçen ruhsuzları gördükçe.

manası yoktu artık hiçbir şeyin. kadınlar duygudan bahsediyordu, bazıları gerçekten seviyordu, o duygudan samimi bir şekilde bahsedip gerçekten sevenler ise, benden daha sonra dünyaya gelmiş olmalarına rağmen benden çok çok önceleri yarım insan olup nefes almaya çalışıyorlardı.

nafile.

iyileşmez bazen hiçbir şey. her ne kadar ben iyileşeceğine olan inancım yüzünden son nefesime kadar haykıracak olsam da. bedenin hastalığı iyileşir. fakat hastalanan ruhsa, o ancak çürümekle tedavi edilir. bu çürümekse ancak ve ancak ölümle gerçekleşir. toprağın iki metre altına gelinlikle aynı renk olan kefenle indirilmekle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder