"senii cok seviyoorum ve bunu haykirarak herkese soylemek istiyoorum.nice 4aylara askim iyi ki ciktin karsima!! sevgilim,sirdasim,dostum,babam,minik ogluuum,herseyim... hep benimle kal !!"
şimdi, "güleriz ağlanacak halimize" deriz ya, durum aynen bundan ibaret. bu hanım kızımızın ruh halini merak ediyorum cidden. utanmasam yakasına yapışıp kendisini silkeleyerek soracağım;
"neyin peşindesin sen ablacığım!"
neyin peşinde cidden? bir insan nasıl bu kadar kimlik ve kişilik kargaşası yaşayabilir? bir insan bu kadar mı şaşkın olabilir? sevgiye bak, gırtlağına kadar ensest kokuyor. teşbihte hata olmaz demiş atalarımız ama bu kadarı abartıdan öte.
ulan bir zamanlar birilerine duygularımı ve hislerimi söylerken "abartma" derdi karşıdaki. "abartmıyorum" derdim. "abartıyorsun" derlerdi. "o zaman abartman olayım ben" derdim pişkin bir göt oğlanı gibi.
aslında canım acırdı o zaman. hissettiklerimi anlatamamanın, duygularımı doğru kelimeler ve doğru eylemlerle aktaramanın can sıkıntısıyla içim içimi yerdi. çaresizce inime çekilirdim. bir nevi ölüme yatardım.
zira ardımda ölümler bırakan bir adamım ben. eskiden tahammülüm daha fazlaydı. ama eskiden mucizelere de inanıyordum ben. eskiden her şeyin güzel olabileceğine, bir insanın ne yaşarsa yaşasın, boynu giyotinde olsa bile "dürüst" davranabileceğine inanıyordum.
güzellikler ve inançlar eskide kalmış demek ki. tutkusuzluk ve riyakarlık ise kabir azabı olmuş her birimizin. şimdi neyin kavgası verilebilir? şimdi neyin telaşıyla yatılıp, neyin sevinciyle uyanılabilir?
sırtında bıçaklarla yaşayan bir adamım aslında ben. sırtında bir kamburla yaşayan bir ucube belki de. oysa eskiden sırf sevmenin ve sevişmenin erdemi uğruna, "kolları ve bacakları olmayan bir cüceyle bile sevişebilirdim" derdim.
peki ya şimdi? şimdi neyin heyecanı ve neyin ıspatı için ruhumdan vazgeçeceğim? cevap yok tabii. cevaplar yok. çünkü ömrüm, kendi çıkarları söz konusu olduğunda karşısındaki adamı aynı anda hem babası hem de küçük oğlu olarak görebilen ruhu sakatların hanlarından geçti. hamamlarından.
değişen ise yok. tasları mutsuzluk köşelerinde. bana kalan ise koca bir sıfır. koca bir günü daha yenilgiyle kapamanın hüznü. yeni bir güne bir mucize ümidiyle başlayıp da o mucizeyle karşılaşamamanın acısı. en kallavisinden; yenilgi. mağlup olmak zoruma gidiyor çünkü.
küçükken de sevmezdim yenilmeyi. sırf bu yüzden, lise 1'deyken katıldığım liseler arası judo turnuvasında beni finalde yenen çocuğu 2 ay sonra, bir okul çıkışı ensesine odunla vurarak hastanelik etmiştim.
sevmiyorum işte mağlup olmayı. galibiyet hakkımken hem de. ta o zamanlardan gelen bir acziyet belki bu. belki de olması gereken. bilmiyorum.
insan işte, gırtlağına kadar bilinmemezlik ve çaresizlikle dolu. ardımsıra bıraktığım ölümler, kırık hayaller, boşa tüketilen nefesler ise bir gün boğazıma yapışıp hesap soracak bana. işte o vkait nasıl hesap vereceğim, onu düşünüyorum. başka da bir şeyi değil.
çıkarları söz konusu olduğunda, sözde sevdiği adamı aynı anda hem babası hem de minik oğlu olarak görenler ise mutlu. heyhat.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder