2 Nisan 2011 Cumartesi

Aylak Adam


benimle yaşayıp benimle nefes alan adam. bir roman adı. bir roman karakteri. bir kaç ay önce ruh bulduğu, dünyaya getirildiği evin önüne gittim. hiç varolmamış bir adamın can bulduğu evin önüne. varlığı; harflerin ve kelimelerin anlamlı-anlamsız kombinasyonlarında gizli bir delinin odasının altında bekledim. varlığının aslında yokluk olduğunu bilerek. 


varolduğunu ıspat için, "bende varım ulan" demek için öyle bir mücadele veren ve hepsinin sonunda mağlup olan, elleri kolları kelepçelenip de polis otosuna bindirilip götürülen, götürülürken onuru incitilen adamın evinin önüne. boğazım düğümlendi o an. söyleyemedim hiç kimseye. canım acıdı. istiklal caddesi'ne çıktığımda ciğerim dağlandı. çünkü; yaptığı suç değildi ki! o'nun yaptığı suçsa sizlerin yaptığı ne? koyun ellerinizi. vicdanlarınıza. o'nun yaptığı suç ve görgüsüzlüktüyse sizlerin yaptığı ne?
korkuyorsunuz o'ndan. çünkü o ne yaptığınızı biliyor. korkuyordunuz o'ndan. çünkü o ne yaptığınızı biliyordu. nasıl küçük sürtünmelerle yaşadığınızdan haberdardı. nasıl, hayatı ve tüm güzel duyguları basit eşiklerde algılayıp da hayatlarınıza monte ettiğinizi iyi biliyordu. 
bu yüzden dışladınız. çünkü o'nun bir işi yoktu. siz bedenlerinizi ve ruhlarınızı siktiriboktan ofis köşelerinde, yarrak-kürek okullarda çürütürken o, o'nu arıyordu. zorunuza gitti işte. kelepçelendiği gün içiniz rahatladı.


oysa öyle olmamalıydı. öyle olmayacaktı belki. o da sırtına bindirdi her şeyi. aşk için, sevmek, sevilmek, sevişmek için kendinden vazgeçti. kaç gece rakı içip de yok olmayı diledi, kim bilir. bir küllük ararken kadınlardan ötürü "dünyada yeterince kadın var. bir tek o yok" dedi. 
zorunuza gitti lan işte. duymak istemediklerinizi kulağınızın dibinde bağırdığı için de hapsi boyladı. bir suçlu, bir tacizci, bir adi gibi. yakışmadı ama. yaptığınız sizlere yakıştı ama o'na yakışmadı.


son bir bakış atmasına bile izin vermediniz. son bir dokunuşa. son bir sarılışa. yok ettiniz onu.


oysa o... oysa o...


neyse.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder