26 Kasım 2009 Perşembe

hayatın tersten başlaması

tabutla dünyaya gelmeliydi insanlar. kırışık bir yüz. ve solgun hayaller. ak düşmüş saçlarla kutlanmalıydı ilk doğum günü. kişi, doğum günü pastasının üzerindeki mumlara üflerken torunlar alkışlamalıydı.

emekliliğin tadı bir yazlıkta çıkarılmalıydı. on yıl sonra emekli olunmalıydı bir resmi kurumdan. daha sonra hayatın rutini yaşanmalıydı. dolu hayaller ve zinde bir vücut. her sabah tıraş olunmalıydı aynanın karşısında. üniversite yılları başlamadan önce evlilik teklifi yapılmalıydı "başka seçeneğim yok" diye kendini kandırıp hak etmeyen bir kişiye. kabul etmeliydi o da.

üniversiteden mezun olunurken dört yıllık duygular mezuniyet balosunun olduğu gecenin en lacivert anında açıklanmalıydı. öpülmeliydi tüm vücutlar. üniversite yılları başlamalıydı sonra. zihindeki hayallerden kurulu üniversitenin kampüsü ile ilk adımını attığın geniş bahçenin surlarının aynı olmadığı gerçeği ile yüzleşilmeliydi. hayaller kurulmalıydı vize ve final gecelerinde. sınavlara gidilirken toplu taşıma araçlarında herkes derslerde tuttuğu notları okuyup son tekrarları yaparken, kalın defterlerin arasında küçük bir çocuğun tommiks and texas ı ebeveynlerinden gizli okuması gibi arka koltukta insanlardan gizli siddhartha okunmalıydı.

sınav kağıdı boş verilmeliydi asistanlara. anlamsızca bakılmalıydı yüzüne. yüzlerin anlamsızlığı bir sınav çıkışı geniş amfilerde tespit edilmeliydi. son sürat geriye dönüş yaşanmalıydı. nasıl ki ileriye gidişin hızı ayarlanamıyorsa geriye dönüşün de hızı ayarlanamamalıydı.

lise yılları başlamalı, beyaz gömleklerin altına iron maiden tişörtleri giyilmeliydi. geceleri her tür müzik dinlenilmeliydi. arabesk, halk müziği, rock, jazz, alternatif, pop, hip-hop... hiçbiri ifade edememeliydi içteki anlamsız notaları. perdelerin hiçbir türlüsü örtememeliydi aydınlıkları. bir gitardaki veya odadaki. saydam olan perdelerin hepsi duvara vurulduğunda paramparça olmalıydı.

filmler izlenilmeliydi geceler boyu. the usual suspects te kaizer soze ile birlikte son cümle söylenilmeliydi:

"şeytan'ın en büyük hilesi; insanları, asla varolmadığına inandırmaktır."

geri dönüş devam etmeliydi. ileriye akışın önünde tüm bentler nasıl yetersiz kalıyorsa geriye dönüşte de öyle olmalıydı. tanri sorgulanmalıydı her hayal kırıklığında. varlığı veya yokluğu ispatlanamamalıydı. her başarısız aşk girişiminde son durak mastürbasyon olmalıydı. yeterlilik keşfedilmeliydi porno yıldızları sayesinde. adı konulmamalıydı ama; yetememezlik!

bir kıza aşık olunmalıydı liseye başlanılan ilk günde. hikayeler yazılıp çantasına konulmalıydı gizlice. bir oyun kadar eğlenceli gelmeliydi o kız için yazılan hikayeler. betimlemelerden vazgeçilmeliydi karşıdaki genç kızın okuması kolaylaşsın diye.
teneffüste son hikaye kızın çantasına koyulurken lavabodan erken gelmeliydi. ve yakalanılmalıydı. el, çantanın içinde, gözler boşluğa bakmalıydı. genç kız ağzını açtığında gurur duymalıydı evreni yaratan varlık eseriyle. bir sevgi sözcüğü beklenirken genç kız avazı çıktığı kadar bağırmalıydı:

hirsiz!

yıkılıp kalınmalıydı hakaretler karşısında. kelimeler dokunmalıydı ruha. terk edilmeliydi tüm okullar. bahçelerinden içeri bakılıp girilmemeliydi. geri dönüş devam etmeliydi. beden, zihin, hayaller, rüyalar küçüldükçe hayat güzelleşmeliydi. ilkokula gidilmeliydi sonra. mahalle kavgalarında sapanla taş fırlatılmalıydı karşıdaki grubun nezrinde hayata.

ilk cinayeti, bir serçenin ölümü olmalıydı her insanın. serçe gömülürken avuçla kazınılan mezara, ağlanılmalıydı hüngür hüngür. ölüm, görmeyen gözlere dahi doğal görünmeliydi. ilkokul yılları da hızlı geçmeliydi. yalın ayak gezinilen günler başlamalı, fotoğraf albümlerindeki donmuş karelerden ibaret olmalıydı gelecek. her an önceden provası yapılmışçasına yaşanmalıydı. ilk cümle "ekmek" olmalıydı insanoğlunun içindeki açlığın boyutlarını saklamak için. dişler çıkmaya başladığında ısırılmalıydı her şey. okşayan eller. ve ekmek.

emeklenmeliydi, emekli olarak dünyaya gelinen hayatta. sürünerek varılmalıydı her mesafeye. zihin sıfırlandıkça rahatlanmalıydı. kundağa sarılınmalıydı. kendi bedenine zarar vermenin hazzı iki aylık küçük bir bebekken keşfedilmeliydi. tırmalanmalıydı gözlerin altı. ve yüz.

uyunulmalıydı sonra. her an ve her salise. uyuyarak ölüme gidilmeliydi küçük bir çocukken. anne-baba, kişinin ismini ve mesleğini ölmeden seçmeliydi.kişi, anne rahmindeyken mezarı hazırlanmalıydı. müzik kutusu konulmalıydı mezarının tavanına.
anne, doğum sancısı çekerken, kişi, tabutla geldiği bu dünyadan bir orgazm eşliğinde gitmeliydi!

3 yorum:

  1. aynı yöne bakan, başka penceren...

    HAYATI TERSTEN YAŞAMAK

    Yaşamın en tatsız tarafı sona eriş seklidir...
    Şüphesiz ki yaşamı tersten yaşamak daha güzel, hatta mükemmel olurdu.
    Nasıl mı?
    Cami'de uyanıyorsunuz.
    Bir tahta sandık içerisinde, herkes karşınızda saf durmuş, iyiliğinize dua ediyor ve tüm haklar helal edilmiş vaziyette tabuttan doğruluyorsunuz,
    yaşlı, olgun, ve ağırbaşlı olarak.
    Herkes etrafınızda, büyük bir itibar, iltifatlar, çocuklar torunlar hepsi
    hazır.
    Arabanıza kurulup evinize gidiyorsunuz.
    Doğar doğmaz devlet size maaş bağlıyor, aylık veya üç ayda bir maaşınızı alıyorsunuz.
    Ne güzel, hazır maaş, hazır ev...
    Altmışlı yaşlara kadar garanti, huzur içinde yaşıyorsunuz.
    Sağlığınız gittikçe düzeliyor, kaslar güçleniyor, kuvvetleniyorsunuz.
    Bir gün çalışmak istiyorsunuz ve ise ilk başladığınız gün size hoş geldin hediyesi olarak bir plaket ve altın kol saati veriyor patronunuz.. ve genel müdürlük veya bunun gibi yüksek bir makamdan tecrübelibir insan
    olarak ise başlıyorsunuz.
    Herkes karsınızda el pençe divan...
    Vücudunuzda da bazı hoşa giden hareketler de başlıyor.
    Gittikçe zayıflıyor forma giriyorsunuz.
    Diğer hormonal aktiviteler artıyor, fevkalade... aman ne güzel günler başlıyor... derken bir gün patron size artık üniversiteye gitsen daha iyi olur diyor.
    Bu arada babanız ortaya çıkmış, 'fazla çalıştın' diyor 'artık eve dön, işi bırak, okumaya başla, harçlığın benden olsun...'
    Keyfe bakar mısınız?
    Okuduğunuz dersler gittikçe kolaylaşıyor. Ekmek elden, su gölden bir dönem başlıyor.
    Partiler, diskotekler, kızların sayısı artıyor.
    Derken anne ve babanız sizi götürüp getirmeye başlıyor, araba kullanma derdi de yok artık....
    Günün birinde sizi okuldan da alıyorlar, 'evde otur, keyfine bak, oyuncaklarınla oyna' diyorlar.
    Mamanız ağzınıza veriliyor, zaman zaman altınızı bile temizliyorlar, hatta bu durum alışkanlık yaratıyor ve hiç tuvalet kullanmamaya başlıyorsunuz.
    Derken anneniz bir gün size süt verme kararını alıyor ve başka bir keyifli dönem başlıyor.
    Mama artık her yerde, her an ve en taze şeklinde hazır.
    Bir gün karanlık ılık ve sıcak bir ortama giriyorsunuz. Beslenmek için ağzınızı açmaya dahi gerek yok, bir kordondan besleniyor, sıcacık,
    yumuşacık, gürültü ve patırtısız bir ortamda yaşıyorsunuz.
    Küçülüyor, küçülüyor, ufacık bir hücre halini alıyorsunuz.
    Ve En güzeli de Günün birinde müthiş keyifli bir geceyle hayatiniz bitiyor.

    Can YÜCEL

    YanıtlaSil
  2. ben bu yazıyı yazdıktan sonra bu yazıyı birisi daha okutmuştu bana. teşekkür ederim burada da paylaştığın için.

    YanıtlaSil
  3. senai demirci' nin bir yazısına benzettim=)

    YanıtlaSil