18 Kasım 2009 Çarşamba

yaşlanmak

geçenlerde, yaşadığım şehirdeki üniversite öğrencilerinin çıkarmış oldukları aylık bir dergi için yazı gönderdim. açıkçası yazıyı öğrenciler rica ettiler benden. ben de kendilerini kırmak istemedim. bir yazı yazıp da bir arkadaşa gönderdim. o da derginin sorumlularına iletecekti.

iletmiş yazıyı. yazıyı sevmiş derginin sorumluları. ilettiği kişiler artık derginin editörleri midir yoksa maddi finansörleri mi bilmem. bir şekilde sevmişler yazımı. yayınlamaya da karar vermişler. fakat yazının altındaki yaş kısmından sınıfta kalmışım. yaşım 29 olduğu için, yaş sınırının 26 olduğu bu derginin her hangi bir sayısında her hangi bir yazım yayınlanmayacakmış. ne kadar iyi yazarsam yazayım. yazılarımın içeriği ne kadar dolu olursa olsun benim yazdığım hiçbir şey bir mana ifade etmeyecekmiş.

çünkü; onların gözünde yaşlıyım ben. yaşanmışlık doluyum. onlar, kalbi ve duyguları toy bir adam arıyorlar. onlar, heyecanlı bir ergen arıyorlar.
bilmiyorlar oysa, yaşlılık yaşanmışlıktan gelir. benim yaşanmışlığım yok. daha bir kadının sağ elini sımsıkı tutup da yaşadığım şehrin ana caddesinde yürüyemedim ben. daha bir kadının kasıklarına gömülemedim çırılçıplak. daha bir kadının sırtını öpemedim seviştikten sonra. daha bir kadına, ömrümün 29 yılının her hangi bir gününü sonuna kadar sunamadım.

bunu bilemedi o genç yürekler. yorgunluğumu yaşanmışlığa yordular. oysa benim yorgunluğum, yaşanmamışlık kokuyor. leş gibi hem de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder