11 Kasım 2009 Çarşamba

birbirimizi yaralarımızdan tanıdık.

tanişmamizin hikayesi. ve ayriliğimizin.

başarısız intihar girişimlerimin birinin arefesinde görmüştüm seni. park lambasına kravatımla kendimi asmayı başaramazken, karanlık bir köşeden ağlama sesin geliyordu.
bir bebek sesi gibiydi. hiç klimseyi üzmeyecek kadar naif, hiç kimsenin duyamayacağı kadar hassastı. yaklaştım yanına. acıyan boynumu sol elimle ovup, az önce kendimi asamadığım için kendime kızgınlığım tavan yapmışken, bu başarısızlıklarla nereye kadar gideceğimi bilemeden, oturdum yanına.

hıçkırıklarına ara veremiyordun. ağladıkça ağlıyor, başkalarının duyabileceği bir desibele çıkarıyordun ses tonunu. bir anlık gafletle, yanına oturup, yüzünü gizleyen saçlarını kulağının arkasına attım. işte o an, beni göğsümden itip, bağırdın:
"defol serseriiiii!"

gecenin karanlığında yankılandı sesin. birileri balkonlardan, pencerelerden sarkıp, bulunduğumuz köşeye bakmadan susturmalıydım seni. omuzlarından yakalayıp, gözlerinin en dibine baktım. geleceğimi gördüm işte o an. hayatımın gerisinin o geceden sonra başlayacağını. hayatımın öncesinin olmadığını. hayatımın hayat olması gerektiğini, işte o an anladım.
baş parmaklarım ile gözyaşalarını silip, kafanı göğsüme yaslamanı sağladım. hıçkırıkların devam ediyordu. neye bu kadar kızgındın, bilmiyorum. bir anda kendini geri çekip, ağlaya ağlaya anlatmaya başladın.
anlattıkça açıldın. açıldıkça anlattın. arada bir, elinle bana vurup, "anlatsana" dedin, "en güzel hikayeni."

yutkundum. nefesim kesildi. hayatım boyunca her yerde anlatacağım o muhteşem hikayenin şimdi başladığını söyleseydim sana, inanacak mıydın? sanmıyorum. sustum. suskunluklarım bağırışım oldu. gecenin karanlığında yankılandı. yorulduk. yoruldun. gece ilerliyordu. zaman, geleceğe düşüyordu. iki adım ötedeki tekel bayiine koşup şarap getirdim. bize içtik. bir sen çekiyordun şarap şişesinden. bir de ben.
arada bir, soruyordun, "seni nereden tanıyorum?" diye. tanımıyordun beni. ilk kez görüyordun. fakat, ben seni tanıyordum. acılarından. onun içindir ki ilk önce yaralarımız denkleşmişti seninle. daha sonra anılarımız. en nihayetinde de dudaklarımız.

içtik kana kana aşk şarabından. günahtı tüm güzellikler. tanrı'ya kafa tuttuk. güldük. kahkahalarla. veda vakti geldi. kalktık. aynı anda. uzun siyah pardesünün arkasına silmene yardımcı olurken ben, sol elime bilerek vurdun. göz göze geldik. gülüyordun.
8 adım attık yan yana. saydım. karşı kaldırımdaki ticari taksiye bindirip, geceye emanet edecektim seni.
ilk önce sola baktım. solağım ben. sonra sağa. sen de bana bakiyordun. sağdaydim ben. sola baktiğin an, uçurdu bedenini, bir yük kamyonu. alip götürdü seni benden.

gerçek olamayacak kadar ütopik olan seni, aldi götürdü.

kaldim öylece.

hikayelerim, o geceden beri piç!

ve ben hala susuyorum.

çünkü; anlatacak bir şeyim yok!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder