19 Kasım 2009 Perşembe

banyoya girerken cep telefonunu yanına almamak

son dönemlerde yaşadığım durum.


bundan yıllar önce, daha cep telefonunun ilk dönemleri. herkeste yok telefon. bir ericson almışım. modelini unuttum şimdi. küçük, açılıp kapananlardan. işte o telefonu bir organım gibi her yere götürüyorum. banyoya, mutfağa, tuvalete...

bu telefonu her yere götürmemin tek nedeni ise sırf birisi beni ararsa, aradığı an ulaşsın. başka bir neden yok. ne bileyim, sevgilimiz bizi ararsa hemen cevap verelim, ya da eski bir dost sesimizi duymak isterse anasonlu kafayla, onu hayal kırıklığına uğratmayalım. ya da acil bir şey olup da, telefon fihristimizdeki her hangi birisi bizden yardım rica eder diye. geldi zaman, geçti zaman. bir gün bir baktım ki, ben banyodayım. ve cep telefonumu yanıma bile almamışım. 7-8 metrekarelik koskoca banyoya almamışım cep telefonumu. bir anlığına içim acıdı. canım yandı çok hafif. zira uyuşmaya başlıyor duygularım. zira uyuşmaya başlıyor zihnim.


daha geçen gün, bir özel hasteneye gittim. bir arkadaşın göz muayenesi için. arkadaşla randevu saatini beklerken iki koltuk arasındaki boşluğa takıldı gözüm. yanımdaki arkadaşa dedim ki; "sonumuz, teknolojik gelişmelerden dolayı olmayacak. sonumuz, küresel ısınmadan dolayı olmayacak. sonumuz, bu sevgisizlikten olacak." arkadaşım gülmeye başladığında aramızdaki boşluğu gösterip ekledim; "düşünsene, bir insan sevdiği kadınla geliyor bu hastaneye. o insan muayene olacak ya da ameliyat, sırf o insana dokunmak istese, arada koca bir boşluk. arada koca bir hiçlik. bu koltukların arasında boşluk bırakan kişiyi dövmek isterdim." arkadaş hala gülümserken son cümlemi söyledim; "selim ışık böyle delirdi işte."



evet, deliriyoruz. ya da ben deliriyorum. bilmiyorum. delirmek sorun değil de, asıl can yakan, bu delirişin kanlı ve canlı tanığı olmak. acı olan bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder