13 Kasım 2009 Cuma

dilenci kadının çocuğunun yüzündeki kir

bir akşam üzeri kovalanıyorum sokaklarını bilmediğim bir şehirde. ardımda üç-beş delikanlı müsveddesi var. pokerde hile yaptığım için koşuyorlar peşimden. ben ise uzun siyah saçlarımı gözlerimin önünden üfleyerek savurup da koşuyorum. sokaklar kalabalık. akşam üzeri. insanlar iş çıkışı evlerine gidiyorlar.
omuzlardan sarsıyorum herkesi. nefes alışverişim ritmini kaybediyor. midemde yanma oluşuyor. olabildiğince hızlı koşuyorum. amacım; beni takip edenleri boş bir sokağa çekip de sol paçamdaki kelebekle kesmek. aşil tendomlarını birer hamleyle uçurmak.

alabildiğine koşuyorum. genç kızlar önümden çekiliyor. yaşlılar yol veriyor. insanlık, beni benden koruyor. yaşlı bir dostum aklıma geliyor. haksız yere hapis yatıp da 25 yıl sonra dışarı çıkıp, özgürlüğünün ilk gününde gördüğü ilk insanı öldürüp tekrar hapse gönderilen o canlı ve kanlı ironi geliyor aklıma. gülümsüyorum. tek harflik bir tebessüm bu.
sonra annem geliyor aklıma. insan olmamı göremeyen annem. babam geliyor aklıma. bir kereliğine bana güvenmeyen babam. bir kereliğine bana saygı duymayan o et yığını geliyor aklıma. alabildiğine koşuyorum. midemde bir şeyler yukarı doğru yükseliyor. çarptığım bedenler yere düşüyor. arkamdaki delikanlı müsveddelerinin bağırışları yankılanıyor karanlıkta. sokaklarda sadece ben varım.

dünya beni taşıyor. sol elimi paçama atıp da kelebeği çıkarıyorum. olduğum yerde durup geri dönüyorum. yakaladığım ilk genç kızın boğazına kelebeği değdirip bağırıyorum;

"yaklaşırsanız keserim!"

kesebileceğimi biliyor herkes. genç kız da biliyor. yutkunuyor sürekli. ben de yutkunuyorum. karanlı gözleri kör etmek üzere. insanlardan oluşan bir çembere alınıyorum. biliyorum, insanlık ölmeme izin vermeyecek. beni takip edenler kalablıkta kayboluyor. herkes şüpheli gözlerle bakıyor bana. geçmişimi düşünüyorum bir saliseliğine. zihnim; düşüncelerime yetişemiyor.
ben zihnime yetişemiyorum. varlığım bir zamanlama hatasından ibaret olduğu için sadece izliyorum.

karşı kaldırımda bir kadın görüyorum. elleri çatlak. sesi çatlak. ruhu çatlak bir kadın. dizlerinin dibinde bir mendil var. ve bu mendilin yanında sarışın bir çocuk. kıvırcık saçlı. gözleri masmavi. cinsiyetinin ne olduğu belli olmayan dünyalar tatlısı bir çocuk. kilitlenip kalıyorum. göz göze geliyoruz o melekle. elimden kelebek düşüyor. onun ağzından ise naylon emzik.
bakıyoruz birbirimize. ensemde sert bir cisim hissediyorum. geri dönmek istemememe karşın polis jopu olduğunu hissediyorum o maddenin. yıllar önce bir pezevengin kulağına kestiğimde tanışmıştım.

yüzü kirli meleğin gözlerine gömülüyorum bir akşam üzeri. kalabalıklar üzerime geliyor. polis kordonu yetmiyor. aralardan birisi diyor ki;
"allaha küfretti bu dinsiz!"
bir diğeri ekliyor;
"atatürke ana-avrat düz gitti!"
bir diğeri yerinde durmuyor;
"17 aylık bebeğe tecavüz etti bu puşt!"
bir diğeri boş durur mu;
"hayatı yalancı şahitlik yapmakla geçti!"
bir diğeri...;
"..."

yüzümde tekmeler hissediyorum. ağzımda acı bir tat. bedenim yere yığılıyor. isa'dan iki bin yıl sonra, modern bir ülkenin modern bir şehrinde tek suçum pokerde hile yapmakken çarmıha geriliyorum. kalabalıkların isa'sı oluyor küçük bedenim. ve ben, bir dilenci kadının çocuğunun yüzündeki kire gömülüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder