5 Mart 2011 Cumartesi

En Büyük Korkusu Devlet Memuru Olmak Olan İnsan

benim bu. eminim ki benim gibi olan, kendini az-çok bir çok alanda yetenekli hissedip yeteneklerinin zebil olmasını, kendilerinin harcanışını canları yana yana izleyen binlercesi. o binlercesinin korkusu. ve ruh hali.
orta dereceli bir üniversitenin orta dereceli bir bölümünü bitirip ta üniversite okuduğum yıllardan tut da şu yaşıma kadar, olmak istemediğim tek şey olarak devlet memurluğunu gördüğüm için içime attığım bir korkudur. en büyüğüdür hatta.
nedeni nedir bunun veya niçin böyle bir korku var, bilmem. tek emin olduğum şey ise şu; birilerinin tekelinde olan her hangi bir kurumda boynuma geçireceğim kravatla sabahın köründe işe gidip gecenin köründe eve gelip her şeyi bu körlükler arasında bir körmüşçesine yaşamak.

şimdi durum biraz daha vahim tabii. devlet memuru olmanın alt yaş limiti 35 olduğundan önümde 4-5 yıl daha var. o 4-5 yılı da atlattığım an geberene kadar istesem dahi memur olamayacağımın garantisiyle yaşayabilirim. ki benim bir şeyleri bu zaman aralıklarına sığdırmamın en büyük nedenlerinden birisi de benim hakkımda, "32'ine kadar intihar etmezsen senden bir şeyler olacak" diyen çok değerli bir abim ve dostumdur. 

şimdi önümde bir yıl. sona geldim gibi. hayatımın öncesinde bugünlere dair hiçbir fikrim ve planım yoktu, akranlarım gibi. benimle birlikte üniversite okuyanların bir çoğu memur olup çoluğa-çocuğa karıştılar. annemin tabiriyle sırtlarını devlete yaslayıp geleceklerini kurular. ben yapamadım. olmadı. peki istedim mi bunu, açıkçası istemedim de hiç. ki tam tersi en büyük korkum bu oldu. birilerinin istediği gibi giyinip birilerinin istediği şekilde tıraş olup işe gitmek ve hep birileri karşısında kendimi sorumlu hissetmek.

ne sağlık güvencesi ne emekliliği ne şusu ne de busu... hiçbir şeyi ilgimi çekmedi. üniversite okurken atıldığım esnaflık hayatı şimdilerde tek uğraşım. fakat bazen öyle an oluyor ki, birden kanım donuyor. kendimi hayal ediyorum: 30 yaşımdan sonra boynumda medeniyet yularım, tıklım-tıkış ulaşım araçlarına binip de siktiri boktan bir işe gidiyorum.
o an üzülüyorum, yalan yok. gerçek bir üzüntü ama bu. kimseyi ya da kimsenin işini hakir gördüğümden değil. benim istediğim bu değil çünkü. hiç olmadı da. eğer ki istediğim o olsaydı çoktan ben de akranlarım gibi sırtımı devletime yaslamış, çoluk-çocuğa karışmıştım. yaz tatillerinde arabayı doldurup, çoluğu-çocuğu alarak pikniklere giderdim.

lüzum görmedim hiçbirine. hiçbir zaman hem de. birilerinin emri altında çalışmak kötü geldi. bir zamanlar bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum gözüyle bakılan öğretmenlik bile artık günümüzde çaresiz ve basiretsiz insanların mesleği oldu, çıktı.
değil, öğretmenin çocuğa bir şey öğretmesi, çocuklar öğretmenlerine bir şeyleri öğretir oldu. yeni nesil bilgili fakat bilinçsiz kaldığından ters tepti eskinin kutsal adledilen her şeyi.

şimdi durum vahim, bir tarafta memurunu bedavaya çalıştırmaya çalışan bir politika, diğer tarafta ise esnafın belini binbir vergiyle kırmaya çalışan başka bir politika. arada kalan ise bizler. benimle beraber üniversiteyi bitirip memur olan arkadaşlarım. ve onların sıkışıklığı. onlarla beraber mezun olan ben. ve benim sıkışıklığım.

bizleri bu ülkeden ve bu ülkenin geleceğinden ümitsiz hale sokan herkese ve her şeye kafam girsin!


1 yorum:

  1. kölelik bu;kendini hiçe sayıp,hiç olduğunu kabul edip,inanmadığın birşeylerin önderliğini-sözcülüğünü yapmak.3 kuruş maaş için,bu çaresiz yerde kimseye muhtaç olmamak için,nefret ede ede,lanet okuya okuya,kalbin sıkışa sıkışa girdiğin kılıkar,giydiğin üzerine bir türlü oturamayan elbiseyi;bu işi giyen zavallının kendine yaşayacak saat bile bulamaması ve yaşamının ölüm seyrini sürmesiyle devam eder gider...

    YanıtlaSil