25 Mart 2011 Cuma

Ekşi İtiraf (yeni)

-sıkışıp kaldım. çıkmak için, bu sıkışıklıktan kurtulmak için bir yırtık arıyorum. bir çıkış sadece. küçük bir delik. kuyruğumun sığabildiği. ben oradan tüm bedenimi ve ruhumu geçirebilirim.
-armin van buuren, armin van buuren, armin van buuren. şu an "a state of trance" serisinin 500'üncü bölümünü dinleyip mest oluyorum. her ne kadar bu kişiyle ilgili sözlüğe sanırım on entry yazmış olsam da acaba okudu mu birileri? okuyup da ciddiye aldılar mı? bilmiyorum.
-son dönemlerde o kadar çok ben gibi yalnız erkeklerle tanışıyorum ki yazdıklarım sayesinde, bu durum, yazdıklarımı birilerinin gerçekten ciddiye aldığının ıspatı oluyor. uzun uzun dertleştiğim her dostuma söylüyorum; "benim yazdıklarımı ciddiye alma lütfen. sadece yaşa. hayat ciddiye alınacak kadar uzun değil." "eee, sen ciddiye almışsın" diyenlere ise karşılık veriyorum; "dünyaya bir tane ben yeterli. ikinciye gerek yok."
-yaralarıma üflerken ıslık çalmayı öğrenebilseydim bari.
-sağlığa zararlı her şey ruha faydalıdır.
-ölümden geliyorum ben. gideceğim yer ise yine ölüm. ama ben gitmek istemiyorum, yalan yok.
-ölüme vurgun bir adamım ben. ölüme sevdalı bir ucube. parmak uçlarımdan başlayıp da tüm bedenimi etkisi altına alan, kanımı dundurup kanımı kaynatan tek duygu ise ölüm.
-ne her hangi bir kaldırımda dans ettim, ne de bağıra bağıra şarkı söyledim, sokaklarda. ama evden kaçtım. gerçek bir aşk için ömrümü heba etmek için her şeyden vazgeçtim. bunların bir değeri yok mu bir yerlerde?
-aile, anne-baba, bu konularla ilgili tek düşüncem var: hepsi benim için hayal kırıklığı, ben de onlar için hayal kırıklığıyım. biliyorum. öyle kırık kırık devam ediyoruz bir şeylere. o da nereye kadar devam eder, onu da bilmiyorum.
-öpüşmeyi özledim. gerçek bir öpüşmeden bahsediyorum. nefes nefese kalınan cinsinden. kişiye bir kalbinin olduğunu ve o kalbin de bazen öpüşerek durabileceğini ıspat edebilecek bir öpüşmeden bahsediyorum.
-ailemle ilgili anlattığım özel şeylerin bir gün "sen annesini sevmeyen bir erkeksin, beni nasıl sevbilirsin ki" ye varabileceğini bilseydim annemi bile çıplak ellerimle boğup o insanların önüne atabilirdim.
-bilemedim. hiçbir şeyi. ve hiç kimseyi.
-hayatımın şu aşamasında gidilebilecek bir yer arıyorum. aidiyetsizlik hissim gırtlağıma ulaştı. keşke ben de bir şeyler yapsaydım daha gençken. bir partiye üye olsaydım mesela. bir futbol takımın en fanatik taraftar topluluğunda başı çekip maçlarda küfretseydim. keşke ben de inanabilseydim bir şeylere. keşke.
-gitmekle ilgili kitaplar okuyup filmler izleyen ama götünü sandalyeden kaldırmayıp koca günü o sandalyede geçiren bir orospu çocuğuydum yıllar önce.
-çok hayvan besledim. balığından tut hamster'ına varana kadar. en güzeli kedi sanırım. bir de ışıklar kapandığında kendileri uyanıp aynı hayatı paylaştıkları kişileri uyutmamak için debelenmeleri olmasa.
-piçirik ve inci olan kedilerimin yeni ismleri "caner ve tülin." hani şu evlilik programındaki saplantılı aşkın iki tarafı. ne bileyim onlara benziyorlar işte. dişi kedimin yüzündeki ben. erkeğin top sakallı gibi olması falan. asdklş.
-tüm kalpler parçalı umutlu , yer yer görülen ihanet bulutları göz yağışları şeklinde sel olup akabilir bir gün. sıkı sevin , üşütmeyin!
-müzik denen olgunun insan psikolojisi üzerindeki etkisini birinci dereceden tüm iliklerimde hissediyorum.
-hayatımdaki her şeye daha güzel ve daha içten ulaşmak için öyle bir telaş sergiledim ki, kaybettiklerim ya da beni kaybedenler eserleriyle övünebilirler. ya da yanıma gelip basın mensuplarına poz verebilirler. sözüm olsun, nefes bile almam.
-verdiği her sözü tutan bir saplantılı piçim ben. oysa kim verdiği sözü tuttu lan yavşak, sen hala sırf söz verdin diye, söz veriyorsun diye azap çekiyorsun!
-bir hayvan olsaydım keşke. mamamı-suyumu birileri verip istedikleri an kapı dışarı edebilseydiler. en azından insan denen canlının pisliği karşısında insan olarak bu kapı dışarı edilişler onur incitmezdi. belki.
-çok sevdiğim bir dostum, bir gün "sana karı lazım" demişti. "karısız dağılıyorsun sen." gülmüş, sonra da karşılık vermiştim, "bana karı değil, kadın lazım. ama sanırım, hayatıma giren kadınların hepsi özünde ve sözünde de sadece karı'ymış."
-onuru incitilmiş bir erkek tehlikelidir. kendimden biliyorum. ne yapıp ne yapmayacağını o bile bilmiyordur.
-waffle yiyin. geberene kadar. günün geç saatlerinde değil ama. öğlen saatlerinde. hatta en iyisi kahvaltıda.
-white cohocolate mocha için. çok güzel.
-ölmeden önce bir kereliğine pamukkale'ye gidin. bir sikim olduğundan değil. ne bileyim kartpostallarda gösterilen o güzelliklerin sizin beyninizde ne biçim şekillenip gerçeklerinin ne kadar siktiriboktan olduğunu görmeniz için.
-bir kadının göğsünde ölmek isterdim yıllar önce. şimdi ölsem, en iyi ihtimalle bir hafta sonra anlaşılır öldüğüm. heyt be, adaletine bakan dünyanın.
-insanları da para gibi özel ışıklara tutup sahte olup olmadığını öğrenebilseydik ne olurdu acaba?
-insanların kalbinden ve beyninden geçen kötü düşünceleri gösteren x ray cihazları lazım daha çok acı olmaması için evrende.

***

-acıdan beslenirmiş tüm sanat dalları. ve o sanat dallarının sanatçıları. acıdan beslendiğini iddia eden tüm orospu çocuklarını bana davet ediyorum. ekmeklerini bana banıp da beslensinler diye. amına koyduğumun samimiyetsiz sübyancıları sizi. acıdan beslenirlermiş ha. siz kimsiniz ki lan göt laleleri! kimsiniz cidden! yazdıklarınız sayesinizde sabi-sübyan ayartmaya çalışan birer göt olduğunuzu bilmiyor muyum sanıyorsunuz! 
-kosmos filmini izledikten sonra ruhumda gerçekleşen gerilmeleri ve kopuşları o zaman yanımda uyuyan kadına anlatsaydım anlar mıydı sahi? "yalvarırım beni kurtar" diye sarılıp ağlasaydım, kıçını dönüp yatar mıydı yine?
-ardımda enkazlar bıraktım. ardımda yıkık hayatlar. hayaller. ardım köhne bir şehir. yaşamın ve yaşamanın olmadığı.
-geleceğimde de hep enkazlar devraldım. ve hep enkazlar devralacağım. biliyorum. mutlu ve umutlu insanların benimle ne işi olur!
-sorular sorular sorular... benim cehennemim bu işte dinini-kitabını sikeyim böyle işin. cevapsız, ya da cevaplanmaya değmez soruların toplamıyım ben.
-bir çok şeyi beynimde kurup da yaşadığım farzeder birileri. hiç bilmezler ama onların hayatı boyunca kazanacağı para kadar kira ödemiş bir adamım ben. onların lüks adını verip de harcadıkları ve harcayacakları paraların toplamı kadar fatura ödemiş bir genç. faturayı geç, yanımda-yöremde bulunan insanlara hediyeler alıp yemekler ısmarladım. demek kafamda kurup yaşıyorum ben ha! sizin de amınıza koyayım. sikik sistemin beyaz yakalı köleleri.
-yarım kalmış her şeyden geliyorum ben. yarım kalmış bir hayattan, yarım kalmış bir onurdan, yarım kalmış sevişlerden ve sevişmelerden.
-insanlar eskiden birbiri için ölürdü. ölümü geç, şimdi yaşamıyorlar bile.
-şimdiye dek hayatıma giren kadınlar hakkında hiçbir zaman birinci dereceden yorumlar yapmadım. fakat annemin "asla çirkin bir insana güvenme oğlum, çirkinin kalbi de çirkindir. ve çirkin bir kadına asla aşık olma, çünkü o çirkin kadın o kadar çirkin görüyordur ki her şeyi bir gün sendeki güzellikleri de çirkinleştirir ve gider" sözünü ise yaşayarak öğrendim. ve evet, hayatıma giren en güzel ve sosyal statü olarak en üstün kız maaalesef ki diğerlerinin hepsinden daha onurlu ve erdemli çıktı. annem mi? o ise bana söylediği her hangi bir şeyde haklı çıkmanın mutluluğuyla orgazm oluyordur bir yerlerde.
-aile kavramını ayakta tutan şey sevgi midir yoksa dürüstlük mü?
-çiçekçi dükkanlarının neden kepenklerinin olmadığını düşündünüz mü? kimse çiçek çalmaz çünkü. 
-tarafı yok hayatın. ve iddia edildiği gibi tek adil kavram şans değil. siz hiç son parasıyla loto tutturan, piyango çıkan birisine şahit oldunuz mu? tüm güzellikler ve özellikler filmlerde. romanlarda. şarkılarda. onların da artık kayışı kopmak üzere. yakındır tümden delirmemiz.
-yalnızlığıyla övünen, yalnızlığı altın tepside sunan kişilik kırılması yaşayan aptallar gördüm ben.
-deli gömleğini marka elbiselerle saklayan bir adamım ben.
-aylardır dişim ağrıyor. önceleri hiç ağrımayan ve bir kerelik dolgu yaptırdığım azı dişim değil, yirmilik yaş dişi adını verdikleri kabir azabı. işte o ağrıyor. ve canımdan can gidiyor.
-çok güzel bir kadın tanrı'nın ıspatıdır. kim yapabilir lan daha güzelini? o güzel kadının bir erkeği çok güzel sevmesi ise aşkın ıspatı.
-gönüllü olarak acı çekmekten keyif alan bir yavşak olma ihtimalim çok fazla. olmama ihtimalimi es geçmeyin ama.
-artık benden on yaş küçük erkeklerin, genç kızların hayatlarını etkileyen birnici dereceden bir adam olmaya başlıyorum sanırım. sırf yazdıklarımdan ötürü bu da. yalan söylemiyorum. gelen maillerden ve mesajlardan çıkardığım bir tespit bu. bir şeylerin güzel olacağına dair, bir şeylerin iyi olacağına dair çok şey bekliyorlardır benden. biliyorum. üzgünüm gençler. ya şimdi öldürün kendinizi ya da bir ömür her gece ölüp her sabah yeniden yaşamayı göze alın. seçenek sizin.
-ölüme azmettirmenin suçu varmış. devlet kamu davası açarmış intihar edip de ölen bir insanın en yakınındaki kişiye. vay ırzını sikeyim, kendimi öldürsem devlet kamu davası açacak tek bir canlı bulamaz. en fazla iki kedi, onlar da mahkemede miyavlamama haklarını kullanıp mübaşirin paçalarına sürtünürler. bir de hakimi içten bulurlarsa onun yakasından içeri girip saklanmaya çalışırlar.

***

-çok sigara içtiğimi söylüyor beni bilenler. kendimi mi yakayım lan! şimdilik yanma ve yakma hakkımı sigaradan ve o sigaraya verdiğim paradan yana kullanıyorum. sağlık mı? hiçbir hastalığı olmayan aklı ve bedeni sağlıklı herkesin amına koyayım ben.
-insan dediğin bir kere bulaşmış oksijene. her an mücadele ediyor zaten ölmemek için. daha neyin sağlığı, daha neyin sıhhati. her birinizi ibni sina siksin e mi. götoşlar!
-hayatımda okuduğum en güzel cümleler bir kadına aitti. ve o cümleler şuydu; "ne zaman sevilmemiş bir adam görsem hüngür hüngür ağlamak istiyorum. 

sevilmemiş adamlar... gözlerindeki yalnızlık, kalplerindeki soğukluk, sahip oldukları otuz beş sıra duvar... hepsini tek bakışımla yok etmek gizli mağaralarına ulaşmak istiyorum. tek bir sözümle kalplerini ısıtmak, içinde yaşadıkları geceden söküp çıkarmak istiyorum. gün ışığı tutmak istiyorum gözlerinin içine. yeniden var olsunlar, yeniden kazansınlar istiyorum. evet kazansınlar istiyorum, kırmızı elbisemle kumar masasının başında dikilip zarlarına şans üfürmek!"

kurban olurum kız ben sana. yatır beni yere, boğazıma bıçağı daya, hazreti ismail'in hazreti ibrahim'e teslimiyeti gibi, gıkım çıkarsa namerdim. bu kadar gerçek olduğun için senin elinden gelecek ölüm bile can yakmaz.
-iyi bir okur oldum hep. neye yaradı ama? okuduğum her şey cehennemim oldu. okudukça ufkum açıldı. ufkumla doğru orantılı olarak ruhum. şimdi geri çağır çağırabilirsen. ve o da gittiği uzak düşünsel mesafelerden geri gelmek isterse. hey yavrum. ruhumun hakimiyetini kaybedeli 7 yıl oldu. şimdilerde ehliyetsiz ve ters şeritte en ağır vasıtayla son sürat yol alıyorum.
-iyi bir izleyici olduğuma inanırım. siktiriboktan fransız filmlerinden tut iran filmlerine, amerikan yapımı dev bütçeli filmlere kadar her birini izledim. izlemeye çalıştım. hatta 4-5 yıl büyük bir sinemanın içerisinde kitabevi, 6-7 yıl da dövme ve piercing stüdyosu işletim. hacivat ve karagöz neden öldürüldü filminin renk cümbüşünü, kosmos'un bende yaşattığı kırılmaları, the dark knight'ın verdiği ümidi, gegen die wand'ın yaşattığı sancıyı hiçbir filmde yaşamadım. bundan sonra yaşar mıyım? sanmam.
-o müthiş filmdeki yurtsuz ve kimliksiz delikanlı gibi; "aşk istiyorum. bir bardak da çay."
-yine koşuyorum. tepe taklak. yetişmek namümkün yazdıklarıma. ve evet, itiraf içinde başka bir itiraf geliyor, itiraflarımın hepsini zaman zaman yazıp kenara kaydediyordum. bu hariç ama. tek seferde oturulup, tek seferlik bir armin seti eşliğinde yazılıyor bunların hepsi. kaydedilme anı da ne zamana denk gelir muamma.
-bilinmezlik korkutmuyor beni. seyirci arayan kompleksi salaklar gibi değilim. daha çok "yalnız değilsiniz" demek istiyorum, takım elbiselerinin içinde delirenlere. topuklu ayakkabı giyip de her sabah erkenden uyanıp, makyaj yapıp, siktiriboktan adamların penislerinin sertliğini bedenlerinde hissedenlere. "yalnız değilsiniz lan! ben de bir yerlerde sizlerle birlikte deliriyorum. ve benim bedenimde hissettiğim sertlikse kocaman bir penis. tanrının penisi. varoluşun erkelik organı! sizin çektiğiniz stres ve ezilmişlik ne ki!"
-tanrı'yla yollarım hep acziyet adındaki kavşakta kesişti. böyle olmamalıydı be tanrı(m)!
-bir yerde sabit şekilde saatlerce oturduktan sonra ayağa kalktığım ilk an gözlerim kararıyor. çok büyük ve ciddi bir hastalığım olabilir. sırf böyle bir şey varsa bununla yüzleşmemek için doktora bile gitmiyorum. düşünsenize, ben doktora gideceğim ve o bana diyecek ki "kansersiniz beyefendi. 6 ay ömrünüz kalmış." vay amına koyim. oturup ölümü bekleyeceğim ha. ulan allah göstermesin öyle bir şey çıkacak üçüncü dünya savaşını çıkarmayan cennetten kovulan'ın anasını-avradını tüm kainat siksin.
-bensiz dönecek dünyanın amına koyayım ben.
-bencilliği sevmem. fakat karşımdaki kişi cümlesine "bencilce ama..." diye başlayıp söyleyeceği şeyleri güzel bir şekilde güzel bir yerlere bağlamak istediğinde ben hep o ilk cümledeki "ama" da kalırım. 
-amanıza koyim sizin!
-küfreden kadını severim. hele ki rakı sofrasında başbaşa demlenirken o küfürler rakı kadehleri boşlukta tokuşturulurken edilmişse o kadına taparım.
-ben hep terkedildim. en büyük ayrılığımda bile karşıdakinin ondan ayrılmam konusunda ciddi olmadığını varsayıp elimden gelen her şeyi yaptım. olmadı. şimdilerde başı boş, ve her gece kendini öldürüp öldürmemenin kararsızlığını çeken bir orospu çocuğuyum.

***

-geceyi sevmiyorum. gündüzün o curcunası ve hareketliliği karşısında gecenin sakinliği ve sessizliği cehennem azabı gibi.
-askerdeyken bizlere televizyondan kucak dolusu sevgi gönderen süslü-püslü kadınlara biz ağız dolusu küfür gönderirdik.
-babam beni seviyor mu gerçekten?
-peki ya annem? sanmam.
-birilerine benzemek ya da benzetilmek benim için manasız. insan denen canlının eşsiz ya da benzersiz olduğundan değil. benzerlik kopyadır. ve kopya, hiçbir zaman aslının yerini tutmaz. aslı demişken, kerem'le ne oldular acaba?
-taksiye bindiğim an taksimetreye bakmam ben. çok zengin olduğumdan değil, o an işini yapan o emektara saygısızlık yapmamak için.
-bir insana hediye edilecek en güzel şey malesef ama malesef hala kitap.
-benimle hafta içi bir gün kahvaltı yapıp, kitaplardan filmlerden konuşup, öpüşüp, sinemada beraber film izleyecek, film sonrası da ne yapacağımızın şaşkınlığıyla sokak ortasında kekeleyecek bir kadının arzusuyla geçti gençliğim. ne çok büyütmüşüm kadınları gözümde. ne çok kutsallıklar atfedip de sonra onların da birer "insan" olduğu gerçeğiyle, içlerine girip hayatıma sokarak öğrenmişim.
-cinsel ilişki sonrası kadınının içinde kalıp sonsuza dek öyle kalabilecek bir adamım ben. küflenene kadar. geberene kadar.
-kadıköy'ü seviyorum. istanbul'a ise tapıyorum. sonum olacak ama amına soktuğumun şehri. bunu da çok iyi biliyorum.
-kriterlerim ve prensiplerim yok derdim hep. ne zaman karşımdaki insan anlayıştan ve incelikten yoksun davranmaya başlarsa ben de hemen bir anda en alt seviyeye inip onun tahmin edeceğinden daha pislik olabiliyorum.
-madem itiraf etmeye geldik bu başlığa, ben de itiraf ediyorum işte. bunun neresi kötü?
-yazılarımın beğenilmesini istemiyorum artık. samimiyetsiz geliyor çünkü. bir insan sokakta kendini öldürse gözünüzün önünde, "ne güzel bir ölüm stiliydi lan" mı diyeceksiniz?
-kendinize gelin. ya da adres verin ben geleyim.
-pilav çok güzel bir yemek. mantının ne kadar güzel olduğunu ise söylememe gerek yok. kadayıf dolması ve kazandibi ile ilgili duygu ve düşüncelerimi ise söylemekten korkarım. yoğurt mu? heyt be! amerikanın nasa'si, japonya'nın teknolojisi, rusya'nın kremlin'i varsa bizim de yoğurdumuz var. yürüyün taş arabaları. ense tıraşınızı göreyim.
-daha bu sabah aylardır yapmadığım bir şeyi yapıp, sabah uyanır uyanmaz duş aldım. aylardır ya gece ya da günün ilerleyen saatlerinde duş alırdım. öyle özlemişim ki, öyle ertelemişim ki böyle bir güzelliği. ama ne yapacaksın bu aralar epey sıkışığım maddi yönden. soğuk bir evde de uyanır uyanmaz duş almak hasta olmak için büyük risk arzediyor. parasızken parasızlık çeken bir adamım. abisine yıllar önce verdiği parayla babasının emekli olmasını sağlayan, abisi babasını emekli ederken babasının üzerindeki gayri menkulü kendi üzerine tapulattıran bir adamın küçük kardeşiyim.
-kötülük adına yapabileceklerim sınırsız. ama mecalim yok.
-iyilik adına bildiğim en önemli şeyse "allah rızası için ekmek parası" diyen her dilenciye yardımcı olmaya çalışmak.
-tanrı var ya da yok. adı allah ya da farklı bir şey, farketmiyor. dünyanın en yalancı ve pis insanı bile o'nun adını ağzına alıp o'nun rızası ile yardım istediğinde bir anda örümcek kafalı oluyorum.
-muhafazakar bir ailede büyümenin yan etkileri vardır. her şeyi kendin keşfedersin. ve hayatın boyunca kırılmalar yaşarsın. bu kırılmalar ise ağır olur. her türlü siyasi doktirini deneyip her türlü dini araştırıp hepsinden koca bir sıfır elde edersin.
-tanrı'yla kavgalı olduğumu söylüyor bazıları. hayır be genco, benimkisi sadece çok sevdiği bir varlıktan sevgisine karşılık alamayan gencin hezeyanı. can çekişmesi.
-seni anlıyorum tanrı. için rahat olsun. yalnızlığın ve sessizliğin, yalnızlığım ve sessizliğimle yaşıt.
-dövme yaparken konuşmam. dikkatim dağılmasın diye. sanırım yaşarken de konuşmamalı insan. dikkati dağılmasın, hata yapmasın diye. hep beraber dillerimizi koparmalıyız ısırarak.
-arıza tipleri çekme potansiyelimin yüksek olduğunu söylerdi birileri. çıkarımları ise benim arızalı olmamış. o zaman sizler, son kullanma tarihi geçmiş gıda maddeleri, tedavülden kalkmış banknotlar gibisiniz. varlığınızın anlamı ne? ya da yokluğunuzun? hiç varolamadığınızı daha kaç bin defa ıspat edeceksiniz kendinize?

***

-yazmak çözüm mü?
-peki ya çizmek? okumak, dinlemek, izlemek?
-hayatımda en çok sevdiğim romanın yazarı olan adam bile "ben yaşayamadığım zamanda yazdım o romanları" diyebiliyorsa ben neyin telaşındayım?
-aklıma mukayet ol tanrı(m)!
-akıl neye yarıyor peki? mantık neye yarıyor? kişinin daha da mutsuz olmasından ve yalnız kalmasından başka ne anlamı var tüm bunların? kişinin kendini koruması ve savunması için mi? sanmam. daha da dibe batıyoruz her saniye. nasıl görmüyorsunuz bunu? nasıl göremiyorsunuz? yalvarırım cevap verin.
-"yarın bugünden daha iyi olacak" diye diye koca 30 yılı zebil ettim ben. 31'incisine içe gerçekte bir buçuk ay, kimlikte yazan haliyle ise 16-17 gün önce girdim.
-yaşlandım. ve bu yaşlanmışlığa rağmen hiçbir yaşanmışlık ekleyemedim ruhuma. oysa bir zamanlar her şeyi yapabilirdim derdim kendime. elleri ve kolları olmayan bir cüceyle sevişebilir, en uç terör örgütlerine dahil olup intihar komandosu olabilir ve bir insanın sahip olabileceği tüm cesaret ve delilikle her şeyi yapabilirdim. olmadı, bir fırsat dahi sunulmadı. olabilirdi lan ama! olabilirdim. herkes ve her şey!
-cinsellikten nemalanıyor her şey. seks hayatı düzgün olmayan eşlerin ve sevgililerin ilişkileri biter. üzgünüm millet, hepimizin belki de tek derdi iyi bir şekilde sikilmemek ya da sikmek. şimdi bunu da kaba ve kötü anlamda algılar birileri. işte o birileri var ya birileri... neyse, onlara söyleyecek hiçbir sözüm yok.
-"ruhsuz bir adamsın sen" cümlesini ilk duyduğumda mutlu olmuştum. yalan yok. o zamana kadar benimle ilgili söylenen, yani diğer insanların söylediklerinin 180 derece ters istikametinde olan bir cümleydi bu. bu yüzden de dudaklarına yapışmışmıştım o kadının. bir barda o birasını içip ben de aç karnımı spagettiyle doyururken. sevgili falan değildik. fak badi mevzusu da değil. anlatsam anlayacak mısınız lan amına koyim? sizler cinselliği bir silah olarak kullanan kadınların çocukları, cinselliği ezici bir güç olarak kullanan adamların çocuklarısınız. ne söylesem, neyin açıklamasını yapsam boş.
-duşta sevişmek. prezervatifsiz ama. işte bu var ya bu, o kadar onurlu ve erdemli ki. hastalıktan korunmak ya da hamilelikten korunmakmış. peh, hayatım koca bir lateks olmuş kafamdan bedenime geçmiş neyin korunması amına koyim!
-bekaretini takıntı yaptığı erkeklere sunup da o erkekleri elde tutmanın ince hesaplarını yapan kadınlar tanıdım ben. bekaretini alarak bir kadını köşeye kıstıran ve bunu üstünlük olarak gören orospu çocukları bir de.
-seks her şeyden güzeldir. her şeyden ama. yemekten, içmekten, izlemekten, dinlemekten, okumaktan. insanın hayvandan farkının bunlar olduğunu söyleyip insanı hakir göstermeye çalışan ey budalalar, bana bakın! insanın hayvandan üstünlüğü ne? evinize geldiğinizde kedinizin verdiği samimiyeti ve içtenliği hangi sevgiliniz ya da sevdiğiniz verdi size? iyi düşünün. ve bana cevap vermeyin. hiçbirinizi duymak istemiyorum çünkü.
-otobüs yolculuklarında can çekişirim hep. uçak yolculuklarında ise yolculuk bitene kadar "keşke uçak düşse" diye temennide bulunup uçak havaalanına indiğinde çocukça sevinen bir salağım.
-dengesizim. dengesizmişim. öyle diyorlar. öyle diyorum. dengenin amına koyayım ben. bir ip cambazının ipten düşerken yaşadığı huzuru siz bilir misiniz ki dengesizliği kötü sanırsınız? bir ara sirkte de çalışmıştım.
-yapmadığım iş, denemediğim şey kalmadı. tabii bunlar kötü anlamda değil, sadece iyimser manada. ne bileyim lan işte, insansın. insanız. bir kere geliyoruz ırzını siktiğimin yerine. ölümden de kaçış yok. eee, neyin telaşı bu?
-öpüşürken dilin ağız içinde takip ettiği yolu ezbere bildiğimi iddia ederdim bir zamanlar. şimdilerde pusulasız ve kutup yıldızsız bir yatalağım.
-mutsuzken dayak yemiş gibi oluyorum. bir kamyon hem de.
-mutluyken de aynı ruh hali sahip bedenime. demek ki birbiriyle zat kavramların ve olguların hepsi ikiz. hangisinin önce dünyaya geldiği ise muamma.
-su için. ve her gün dişlerinizi en azından bir kereliğine fırçalayın.
-lisedeyken "hep aynı parmakları görüyorum" diyen hocalardan birine orta parmağımı kaldırmadığım için çok pişmanım.
-bu sözlük gibi bu tarz yerlerde bir nickin arkasına saklanıp kendinizden kaçmayın. bir gün toslayacağınız ilk şey kendiniz olursanız. bunu bilesiniz.
-ilahi adalete inanan bir geri kafalıyım ben. ne bileyim lan işte, allah hep kucağıma düşürdü bana haksızlık yapanları. kimilerini trafik kazası geçirip sıkıştıkları otomobilin içinde kimilerini ise lüks hayatlarındaki yalnızlıklarıyla. hepsine aynı şeyi dedim. mübarek bir adam ya da evliya olduğumdan değil, "seni allah'a havale etmemi sağlama. yoksa o'nun çarpması bana benzemez."
-ciddiye alınıp alınmamanın kriteri nedir? bilen beri gelsin. koca istanbul'da birinci dereceden her şeyine güvenebileceğim tek bir insan yok. şu koca evrende beni her şeyimle bilip bana güvenen tek bir canlı da yok.
-bugünlerde home ofisimde genelde fashion tv izliyorum. arka fonda öyle bi melankolik trance şarkılar çalıyor ki hüzünleniyorum taş gibi kadın mankenlere bakıp.
-sanki dünya benim delirmem için dizayn edilmiş.
-en iyi anlaştığım kişi hemcinsim. tanrı, kendi imparatorluğuna son vermememiz için ikimizi de aynı cinste varedip ikimizi de tıka basa libidoyla doldurup rahim denen muhteşem organdan mahrum bıraktı. o müthiş roman karakterinin söylediği gibi.
-i don't own you. armin'in mirage albümünün şarkılarından. güzel bir şarkı. eroin gibi. saatlerce dinleyebilirsiniz. dinleyip de mest olabilirsiniz.
-insanların hayal kırıklıkları aynı değil artık. çünkü o kırık hayallerin sağlam halleri aynı değildi ki. heyhat!
-her cuma kapıma dayanıp "cuma namazına gittin mi?" diye soran bir üst komşum var. ve her hafta beni belediyeye şikayet eden bir alt komşum.
-yaşlılık bir ceza. insana peşin kesilmiş. bu yüzden erken yaşta ölmeli insan. öldüğünde bedeni yakışıklı ya da güzel olsun diye değil. hırpalanmış bir ruha hırplanmış bir bedenle eşlik etmemek için.
-öldükten sonra en çok sorulacak soru "ömrün nerede ve nasıl geçti?" olacakmış. babam derdi. ölüme gerek yok. bir tanrı'ya ya da dinlere de gerek yok. şimdi'nin kıymetini bilmemiz, bilmeniz için yaşarken sorayım. cevabınız var mı gerçekten;

"ömrünüz nerede ve nasıl geçti? hatta nerede ve nasıl geçiyor?"


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder