31 Mart 2011 Perşembe

Cehalet Erdemdir

sanırım gerçek bu yargı. bu durumu birinci dereceden yaşayan bir kuzenim var benim. bugünlerde benimle takılan. en çok sevdiğim teyzemin oğlu. hem de en çok sevdiğim amcamın. babalarımız bacanak. annelerimiz ise elti. gel ki babası en sevdiğim amcam olmasına karşın bize geldiği zaman "enişte hoş geldin" deyip gıcık ederdim. o da yarı ciddi yarı şaka yollu "sen ne kansızsın lan!" deyip çıkışırdı.
annesini babasından daha çok seviyorum. yalan yok. yazılarımı az-çok takip edenler nedenlerini bilir. bu nedenlerin en başında ben üniversiteyi kazandığımda bana takmış olduğu çeyrek altın vardır. demek ki ben evlensem kadın altın kemer takacak.

neyse işte. bu durumu bu kuzende görüyorum. benden 3-4 yaş küçük. kimlikte de 3-4 yaş küçük yazılmış. etti mi dohuz? bu eleman işte, ilkokul terk bir tip. teknolojiyle arasında o kadar büyük uçurumlar var ki tek muhatap olduğu teknolojik alet televizyon kumandası. ona da "kumando" diyor. hayatından telefonu bile çıkarmış bir derviş sanki ipne. benim gün boyu bir şeyler okuyup bir şeyler yazmam konusunda ise tavrı çok net, "sik anasını gitsin."

tüm çözümleri o kadar basit ki imrenmemek elde değil. daha geçen gün kitaplarıma ve dvd'lerime bakıp "bunlar fazladan yer kaplıyor, yerinde olsam bunları satıp yerdim" dedi. adamın mutluluğa gitmek için kullandığı yol çok kısa. midesi ile siki arası. en ilkel adamlardan daha beter. klozet kapağını kaldırmadan işemesini mi desem bir kereliğine olsa bile dişlerini fırçalamamasını mı? gecenin 10'unda saçlarını jöleleyip de kanepeye uzanmasını mı? 

hayatında tek bir film izlememiş. izlediklerini ise "hepsi yalan" deyip bir anda sıfıra indirgeyen birisi. en son izlediği the dark knight sonrası, heath ledger'dan ötürü "bu eleman öldü" demem ve kendisinin verdiği cevap sinema tarihine atılmış bir tokat;

"bu soytarı mı! sik götünü yavşağın."

ulan elimde kalacak yemin ederim. elimde kalacak da imrenmiyor değilim hani. ikili ilişkileri sıfırın altında geziniyor genconun. siyaset, din, dil üçgeninden çok uzaklarda bir yerlerde. tüm hafta boyunca beklediği tek şey hafta sonu lig maçları ve perşembeleri yayınlanan kurtlar vadisi.
demet akalın ve gülşen dinliyor. "serdar ortaç kötü bir şarkıcı" dediğimde ise kızıyor; "yanılıyorsun bence. çok güzel şarkıları var."

armin van buuren dinlediğimde "allah'ını seversen kulakçıkını tak" diyebilecek kadar küstah. ben geç uyanırsam kendine kahvaltı hazırlayıp kahvaltı yapabilen ve ben uyandığımda da "sen uyanmadın ben de bir şeyler yedim" diyecek kadar dürüst.
bir de jet sosyeteye tepeden dalma hayali var ki allah benim belamı vermiş haberim yok. ha sevmiyor muyum? sevmemek elde mi amına koyim. sanki dünyaya 27 yıllık bir hamilelikten sonra gelmiş koca bir bebek. benim de kendisini büyütmek ve bilgi ile doldurmak gibi bir niyetim yok. onun tabiriyle "sik anasını gitsin her şeyin" diyorum içimden. sonrasında "bırak hiç büyümesin ve kirlenmesin dünya" diyecek olsam da dest-i izdivaç izleyip ekranda dönen her şeyi ciddiye alıp ciddi ciddi televizyonla konuşması karşısında mutsuz oluyorum.

şimdilik bir mucize bekliyorum. hem dest-i izdivaç'taki fantastik karakter dürdane ablanın hayırlı bir kısmeti çıksın diye hem de cehaletin cidden insanı mutlu edip etmediği konusunda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder