5 Ocak 2011 Çarşamba

sızı

hep vardı. ezelden beri. hep varolacak. ebede dek. yerli-yersiz hissederim bunu. kağıt kesiği gibi. ya da kıymık batması. hiç bilemedin diş ağrısı. gelişini hissedemezsin. akıntıdır bu. kadınların özel günlerinde olan akıntının aksine rahatlatmaz, tam tersi iyice rahatsız eder. ki ben, sevildiği zaman huzursuz olan bir adamım. sevdiği zaman da huzursuz olan bir adam.
ruhumun dinginliğe kavuştuğu anlar ise sadece ve sadece hastalandığım zamanlar. o hastalıklardan kurtulmak için verdiğim mücadele. bedensel acılarla ruhsal acıları yer değiştirip, ruhumu rahatlatmak sadece.

şimdilerde dişim ağrıyor mesela. hatta epey bir şişti. ve ben anbiyotik kullanıyorum iltihabı kurutsun diye. yirmilik dişimin çeneme uyguladığı basınçtan kaynaklı bir sorun(muş). bu da garip, tıp literatüründe hep böyle midir bilmem de, 30 yaşında bir adam olarak yirmilik diş ağrısı çekiyorum. daha doğrusu sızısı. şaşırmıyorum ama. 18 yaşımda yaşamam gereken her şeyi ama her şeyi 30 yaşımda yaşarken, bedensel hastalıklarım da o yaşların hastalıkları olacak tabi ki. peki ya sonrası? 30'lar? ölmezsem 30'lardan ötesi?

beni anladığını varsayanlar bir bir çıksın inlerinden. yazılarımı okuyup bana sadece "hak" veren ahmaklar. asalaklar... kokuşmuşluk, dişimdeki iltihaptan daha kötü kokuyor çünkü. hissedebiliyorum. kokusunu alabiliyorum. ellerim üşüyor yerli-yersiz çünkü. en mutlu anımda bir mutsuzluk bulup çıkarabiliyorum. ve işte o an, bir sızıyı alıp, kalbimin tam üzerine oturtabiliyorum.

güçsüzlük hakim bedenime. ümitsizlik yargıç, bıkkınlık avukat, vazgeçiş mübaşir. bitmez bu dava. 30 yıldır daha tek bir celsesi olmadı çünkü. bir 30 yıl daha devam ederse varlığım, acılarımın öncelikleri değişirse ancak o zaman biter elbet.
belki ama. belki. buna dair de ümidim yok açıkçası. yaşıtlarıma nazaran çok param olduğu zamanlarda da mutsuzluğumun nedeni aynıydı, beş parasız sokaklarda gezdiğim zamanlarda da.

benim hiçbir şeyim değişmedi. ben de değişmedim aslında. ne bir zamanlar uzun olan saçlarım, ne de daha dün kestiğim 80 günlük sakalım, hiçbiri ama hiçbiri bende tek bir değişikliğe neden olmadı.
kötülüğe dair yapabileceklerim katrilyonlarca şey iken iyiliğe dair bildiğim her şeyi tek tek unutuyorum. beli bükülen yaşlıların aksine, ben toprağın kokusunu asfaltlardan sökmek uğruna, ellerim ceplerimde sürünerek yürüyorum. içimde, nedeni belirsiz bir sızıyla.

1 yorum:

  1. mutlu olunduğunda bir mutsuzluk geleceği korkusu bir sızı oluşturabilir.öyleyse mutlu olmamalıyım,en azından kendime bile belli etmemeliyim,der paranoyak kişi.böylece,varsa,mutlu olunan anlar da,daha sonra geleceği kehanet edilmiş ve gelen mutsuzluk anları da hep sızıyla geçer. sızı,bir yaşam tarzıdır! =)

    YanıtlaSil