23 Ağustos 2011 Salı

KOSMOS!

Çoktandır hakkında bir şeyler yazmak istediğim bir film Kosmos. Fakat buna haddim var mı ya da yazsam, izlediğim an hissettiklerimin kaçta kaçını yazabilirim, hiçbir fikrim yok açıkçası.
Reha ERDEM'in önceki filmlerini de izlemiş birisi olarak söyleyebileceğim ilk şey; KOSMOS, değil Reha ERDEM'in, Türk sinema tarihinin mihenk taşıdır bana göre. Kendisinden önce beni büyüleyen Gegen Die Wand ve Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü de olmuştu ama bu film  başlı başına bir baş yapıt.

İlk başta Battal'dan başalayalım; kendi iç dünyasında kaybolmuş, aşk hastası bir genç adam Battal. Gerçek adının bu olmadığından adımız gibi eminiz ama. Ki bu durumu kendisi ispat ediyor, Neptün'le çay kenarında karşılaşıp konuştuklarında. Neptün'ün de gerçek isminin Neptün olmadığı ortada.
Kendilerince bir oyuna tutuşmuşlar. Daha doğrusu tutuşuyorlar. Birbirlerini ilk gördükleri andan itibaren. Lisanları kendilerine ait, vahşi hayvanlar gibi ses ve görüntüyle sevip, aşık olup, sevişip iletişime geçiyorlar.

Kosmos, geldiği yerleşim yerinde bir hayat kurtararak iyi bir izlenim bırakıyor. Ki o yer bir sürgün yeri. Sınırda, sınırın açılıp açılmaması ile ilgili her dem sorunları olan yerel halkın küçük savaşlarıyla geçiyor ilk günleri. Ama o hep arayış içerisinde. Çalışmayı reddediyor. Bu yönüyle Aylak Adam'a bir selam çakıyor mu filmin yönetmeni, muamma.   Çakmıyor olsa bile o telaşın içerisinde değil Kosmos.

İnsanlara şifa ve huzur dağıtırken "size sarılmaya gelmiştim" efendim dediği kadının yanından kovulduğunda sadece aşk istiyor. İnsanüstü güçleri var. Neptün'ü kahvehanede gördüğü an " ben bununla kendimden geçerim" diyen Kosmos, yok oluyor her yeni insanda. Yine de umudu dimdik. Ağlaya ağlaya geldiği yerleşim yerinden yine ağlaya ağlaya gideceğinden emin olmasına karşın mücadelesini veriyor.  Ve bu mücadeleyi verirken de elinden geleni ardına koymuyor.

Babalarının cenazesini oradan orya taşıyan oğulları, yerleşim yerine düşen füzevari cisim, gelenekle yenilik arasında sıkışıp kalmış ahali, asla bir yabancıyı kabul etmeyen halk, fakat o yabancı kendilerine yardım ettiğinde şükranlarını sunmaları...

Muhteşem bir film. Defalarca izlenesi. Özellikle Kosmos'la Neptün'ün ojeyle ellerine ve ayaklarına pençe yapıp uçtukları sahne var ki, filmde 82!nci dakikaya tekabül eder, işte bu sahne dünya sinema tarihinin en iyi sahnesidir.

KOsmos'un canını yqkqn tek şeyse ölüm. Ölüm karşısında çığlığı basıp da canından can gidişi. Ölümü kabul edemeyişi. Hepimiz topraktan geldik ve yine toprağa gideceğiz derken aslında kabul edemeyişinden kaynaklı bu tavır.

Filmin ses, görüntü, senaryo ve kurgusuna ise laf etmek haddime değil.

Söylenecek çok şey var aslında. Yine beynimden geçenleri geçiremedim buraya. Laf kalabalığı yapmaya değmez. Sözü Kosmos'a bırakıp meydanı terkedeyim en iyisi;

"Tanrı insanı doğru yarattı!"

http://www.youtube.com/watch?v=HNH--uTLUXg








2 yorum:

  1. kosmos'lar içlerinde planet'leri taşır.
    planet'ler kosmos'ların içinde yaşar.
    kosmos'un içi boş olmaz.
    planet,kosmos'un dışında bir yerde yaşamaz.
    kendi çapında iki tür de büyük.
    bize bakınca iki tür de büyük.
    ama birşey farketmez. mikronun makro hali sadece. ya da temelde makro olanın somut görüntüsü,temsili.
    mucizevi iyileştiricilik,'büyük' olana iş olmasa gerek.
    kendinden geçip kendini görenlerdense,'çalışmak'tan kendinden geçmişlerin kendini de,kosmos'ları,planet'leri de görecek hali kalmayanlar yığını.
    'başını allah'a kaldır.' çalışmayandan önce sevmeyeni sevmez,belki.
    kendi uydurma kosmosunuzun içinde kalın. size yabancı herkesi ve herşeyi dışınızda görerek,küçüklüğünüz içinde ölün. yetinmeyip, içinize girme lütfunu göstermiş iyileştiriciyi de atın dışınıza. kokuşmuş hastalıklarınız ve ölümlerinizle çalışmaya devam edin. belki kendiniz kadar küçük birşeyler kazanırsınız.kendinize ait bir diliniz bile yok. ortak dili kullanmaktan 'umuma açık'lığın,'genel'liğin abidesi olmuşsunuz.

    dün gördüğüm,çalışmaktan kamburu çıkmış kadın,hiçbir zaman bir 'neptün' olmayı düşünmemiştir,kendinde öyle bir kişilik görmemiştir herhalde. yine 'çalışmak' için onu bırakıp giden adam da,bir kosmos olamayacak kadar sığ olmalı. gitmesinden 6 gün geçmesine rağmen hiç aramadığını söylediği bu adamın,kendisinin ve masum çocuğunun kısa özetini bir çırpıda anlatmaya başlayan kamburu çıkmış kadının,'yabancı' demeden anlatması,artık kendine ve yabancı bilmediklerine çoktan yabancılaştığını hissettirdi.
    kimse onun kamburunu iyileştiremez,onun da böyle bir kaygısı yok herhalde ki,'olacağın önüne geçilmez' dedi sakin sakin,hem de o giden'le ilgili.

    ...onlar başka düzenler aradılar.' aramışlar,bulmuşlar,kendilerinden büyük herkesi de düzenlerine katmışlar.kosmos'ları,planet'leri parça parça edip küçültmeye,öldürmeye,yok etmeye devam ediyorlar.

    ...'sözün az olsun'.görebilen,hissedebilenlerin çok söz söylemesi bir şey değiştirmiyorsa.

    YanıtlaSil
  2. ...kosmos neden arkasina bakmadan gitti?insan ayaklarini bazen yikilmadan durmak icin kullanir. Gidecekse de yanina bir cift daha ayak alsaydi,daha guzel ve kolay bir gidis olurdu. Ustelik daha asil ve onurlu ve cesur...

    YanıtlaSil