29 Ağustos 2011 Pazartesi

Herkesle iyi anlaşan insan

herkesle iyi geçinen insandan çok farklı bu. zira geçinmek yeri gelir çıkar ilişkisine dayalı olur. paraya, pula, kadına, erkeğe, mevkiye... fakat anlaşmak daha farklı. anlaşmak çoğu kez çıkar ilişkisine dayanmaz. bu yüzden bu durum herkesle iyi anlaşabilen kişinin bit yavrusu olduğunun en net kanıtıdır. bu minvalde "her şeyin küçüğü sevilir" lafına aldanmayın siz, bu eylemi kusursuz gerçekleştiren sevilmez. sevemedim ben. hatta bir zamanlar böyle bir şey yazmak istiyordum. bir nevi günümüzün zübük'ü olamayacak olsa da işte kendimce bir şeyler. bir insanın ne kadar küçülüp ne kadar alçalacağına dair.
sonra yanlış hatırlamıyorsam arayıp tarayıp "yavşak" isminde bir kitap yazıldığını öğrendim ve vazgeçtim. hem de kitabın içeriğini bilmeden. çünkü isim hakkı gitmişti. o giden isim hakkıyla benim yazacaklarım da yok olmuştu.
bu konuda deneyebileceğim her şey önceden denenmişti. bu yüzden denemeye gerek yoktu. fazla zorlamak da kişiyi hem fıtık hem de inançsız yapabildiğinden vazgeçtim. 

vazgeçmek?

aslında tüm mevzum bu kelimede benim. o kadar çok şeyden vazgeçtim ki, o kadar çok şeyi oluruna bıraktım ki, o kadar çok şeyi hayat denen suya bırakıp akıntıya kapılarak gidişini izledim ki.
ilk riyakarlığı hissettiğim an saldım iplerini hepsinin. ilk başta anlayamadılar tabii iplerinin salındığını. her şeyi hep bir şartlanmayla yaşadıklarından. her biri benden uzaklaşmaya başladıkça iplerinin salındığını hissedip son sürat gittiler.

oysa bir aralar mutluluğu söküp alabileceğime inanmıştım. bunu başarabilir miydim, muamma. ama biraz çabalarsam olabilirdi. bir yerlerde birileri çabalayarak atomu parçalayabiliyorduysa ben de az bir şey çabalayıp bir şeyler yapabilirdim.
bir yerlerde birileri insan geninin haritasını çıkarabiliyorduysa ben de kendi hayat haritamı çizebilirdim. fakat olmuyordu. olsa da sorun vardı. diyelim ki yaptım, sonra ne olacaktı peki? gerçekten sonra ne olacaktı? hatta sonrası? diyelim ki her türlü başarıyı elde edip dünyanın en güzel kadınlarıyla sevişip muhteşem bir hayat yaşadım. sonrası peki? sonrasına dair bir fikir, bir düşünce, bir ideal? yoktu tabi ki. hiç olmadı.

bu yolda emin adımlarla olmasa da ağır aksak yürürken birilerini görüyordum ama. hayatlarının muhasebesini yapanları, mantık evliliği gerçekleştirenleri, birilerinin acziyetinden faydalananları, her birini gördüğümde üzülüyor muydum? evet. bu durumda ben de onlardan birisiydim ama. onlar işin düşünce boyutundan çıkıp eylem boyutuna geçmişlerdi. bense hala ve hala işin düşünce boyutundaydım.
sanki, hayatımı allak-bullak eden birisi önümde diz çökmüş, ben bıçağı gırtlağına dayamış, sol elimle ters bir kavis vererek kafasını gövdesinden ayırmak isterken insan öldürmenin günah ve suç boyutuna takılı kalmış, öylece boş boş etrafa bakıyordum.

aslında olan aynen buydu. bu olmasa da buna yakın bir şeydi. elimde bıçak olmasa da yerine göre deliller, kanıtlar vardı. yanaklarımda, boynumda, omuz başlarımda...
komplo ya da şantaj değildi, derdim. ki hiç o kadar küçülmedim. o kadar küçülmeyeceğimi hissedenler bit yavrusu olmuş etlerimi ısırıryorlardı ama. herkesle çok iyi anlaşmalarına devam ederek. canımın yanmasının nedenini düşünüyordum böyle anlarda. nedeni ne olabilirdi? hiçbir fikrim yoktu. gerçekten yoktu. her seferinde ölüm gibi bir şey oluyordu. kimse ölmüyordu.

bir teşgalenin içerisine düşmüş, oradan orya savruluyordum. mucizelere yatıp boktanlıklara uyanarak. kendi sesimin değil rengini, kendini bile unutarak. oysa beden diline dair kurs almıştım bir aralar. meğer değil beden dili, insanlar normal lisanları bile unutmuştu.
herkes kendi işine geleni hayatının en üst köşesine misafir edip karşısında el-pençe divan dururken ben öylece bakıyordum gözlerinin en dibine. babama bile eyvallah etmediğimde hayatımın o müthiş kırılma noktası yaşanıyordu: kendine yetebilmek.

iyi de ben artıyordum. benden artanlarla bir şeyler yapılabilirdi. gerçekten yapılabilirdi. ben yapamıyordum ama. yine de birileri yapmak istediği ilk anda yapabiliyorlardı.
geriye dair, geçmişe dair ani dönüşler boynumun tutulmasına neden olduğunda tekrar vazgeçiyordum her şeyden. gündüz farklı bir insanla koca günü geçirip gece başka bir ruhla koyun koyuna uyuyordum. hepsi bendi! hepsi bendim! metaforlardan metafor, ironilerden ironi beğeniyordum.

her şeye karşın, herkes herkesle çok iyi anlaşıyordu. iyi de, ben kendimle bile anlaşamayan hasta bir piç(t)im! bu nasıl oluyordu. sahi bu nasıl oluyor(du)!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder