29 Ağustos 2011 Pazartesi

Hiç kimse tarafından sevilmediğini bilmek

özgürlüktür. ve güzeldir lan bu. zira ait olmak yalan. aidiyet koca bir kandırmaca. çünkü sizi seven hep bir şey ister sizden. hep bir şey bekler. inkar etmeyin. dönün ve özünüze bakın sadece. sizi sevdiğini iddia edenlere. ya da sizin sevdiğinizi söylediklerinize karşı takındığınız tavırlara. 
bahaneler ya da sebepler bellidir ama, "seni sevdiğimden böyle yapıyorum. sana aşık olduğumdan...!" ne kadar demode ve kof. manasız ve boş!

oysa eskidenmiş karşılıksız aşklar, sevgiler. baksanıza, platonik aşkın bile devri bitti. bu yüzden sizi sevdiğini iddia edenin çıkarına ters düşen bir şey yapın hele ya da bir şey söyleyin. görün kaç salisede rezilleştiğini. kaç salisede hemen tırnaklarını bileyip de canınızı yakmak istediğini. ya da aynısını siz yaptığınızda-söylediğinizde onun rezillikteki performasına şahit olun!

işte bu yüzden sorun ne biliyor musunuz? sorun, eldekilerin zihindekilerle örtüşmemesi. varolanla hayalin uyuşmaması. bu tip olabilir, güzellik olabilir, özgürlük olabilir, para olabilir, zaman olabilir... adı her neyse artık. bu örtüşmeme canımızı sıkıyor işte. 
böyle olmasa eğer, hiç hoşumuza gitmeyen bir insan bize duygularını açtığında hemen boynuna sarılıp gece-gündüz ağlarız. öyle değil işte. öyle olmuyor. öyle olmaz da. kandırmayalım hiç kimseyi! ilk başta da kendimizi!

her şey dönüp dolaşıp bize geliyor. bizde başlıyor, bizde bitiyor. mesela ben, ne adamlar-kadınlar tanıdım aşka küstüğünü iddia edip de işine gelen ilk anda balıklama o hayata atlayan, o hayatla yeniden cana gelen.
oysa iş kendini pazarlamaya veya kendini temize çekmeye geldi mi herkes acizmiş gibi davranıp işin içinden çıkmak istiyor.

ben istemiyorum. şimdiye dek kimin dilinde adım iyelik eki aldıysa hemen beklentileri ve çıkarları arttı. ve korkularım başladı. o kişi benden bir şeyler umdu. ben istemiyorum bunu. hiçbir zaman da istemedim. özgürlüğüm her şeyden değerli. ben her şeyden değerliyim. yalnızlıktan geberip gitsem de doyana kadar uyuyup kendi işimi yapmak varolmuş ve varolabilecek en iyi şey. ne kimse beni sevmek zorunda ne de ben kimseyi. işin içinden seksi bu tarafa aldığımda gerisi lafı güzaf.

şimdiye kadar birlikte olduğum kadınların hiçbiri ama hiçbiri daha bu akşam üstü sokağın ortasında gördüğüm uzun bir etek giymiş turist kızın benle gözgöze geldiği an gülüşünün verdiği gerçekliği vermedi. bal rengindeydi kendisi, bal!!
bir kaç saat sonra tam onu kuzenime anlatıp burger king'te bir şeyler yerken onun yanımdan geçip, geri dönüp bana bakması ve karşıma geçip oturması, arada bir dudaklarındaki ketçapı peçeteyle silerken bana gülümsemesinin çıkarsızlığını hiçbiri vermedi. veremedi.

sonra çıktım geldim home ofisime. o ise orada kaldı. bu kadar müthiş bir huzur ve keyif veren o kadın bile, sevse beni, hemen bilenir içinde bir şeyler. ya da ben sevsem onu, hemen bilenir cümlelerim.
uyanır içindeki cinler, periler. kötü büyücüler. içimde uykuya yatan tüm zebaniler uyanır uykularından. ve bir savaş başlar. onursuz-erdemsiz, leş gibi bir savaş!

oysa sevilmemek öyle mi! oysa sevmemek öyle mi! ölü(m) gibi(siniz). ölmeden ölümün ön provasını yaşıyorsunuz. eee, zaten yaşamayı da beceremedik, beceremiyoruz, bari ölümün demosuna alışalım!

http://www.youtube.com/watch?v=jbpdaqigksy

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder