29 Ağustos 2011 Pazartesi

İstanbul

kendisini yaşa(ya)mayanlara, kendisinde yaşa(ya)mayanlara bir kaç şey söylemek istediğim muhteşem şehir; 

"olum/kızım, çok güzel lan burası. gelsenize. biz burada hep orgy düzenliyoruz. hepimizin hem sevgilisi hem de sevgilisinden ayrı fak badisi var. kimin eli kimin götünde belli değil. seksten sekse koşuyoruz lan burada. böyle sürekli bir fantezi ve özgürlük deryası burası. şaka lan şaka, kimsenin bir sik yediği yok burada. insan her yerde aynı amına koyim. erkeklerimizin bir çoğu elini, kadınlarımızın hemen hemen hepsi de eliyle kendini sikiyor. bu şehirde kullanılan antidepresan parasıyla, bu şehirde psikologlara, spor salonlarına verilen parayla konya'nın yerine yeni bir istanbul inşaa edilir bacısını sikeyim. siz, siz olun çıkmayın olduğunuz yerden. hele bir de gerçekten cesaretsiz ve parasızsanız kılınızı bile kıpırdatmayın.
şöyle bir yer hayal edin şimdi, metrobüs denilen gerçek bir belgeselin çekildiği şehir. helikopteriniz olsa bile burada işe-okula geç kalırsınız çoğu zaman. çünkü o helikopteri indirebileceğiniz tek yer stadyumlar. oralara da sikseniz indirtmezler. işe-okula geç kalmamak için yapmanız gereken tek şeyse ömrünüzün üçte ikisini yollarda harcamayı göze almak. tibet'e giden keşişlerden beter ahali. ne gençler evliya oldu çıktı yollarda, sizin haberiniz yok.

jet sosyete mevzusu var bir de değil mi? saçma-sapan magazin programlarında izlediğiniz şu jet sosyete hani. yok lan öyle bi' şey. yemin ederim yok. en fazla sokakta karşılaşıyorsunuz o ünlülerle. benim şimdiye dek karşılaştıklarım şunlar; mustafa topaloğlu, ferhat güzel, ismail türüt ve yonca evcimik. hatta yonca evcimik'le yolda çarpıştım. özür diledim kadından, o an yanımda olan arkadaş 'tanımadın mı lan, o yonca evcimik'ti' dedi. varın siz hayal edin ne kadar ünlülerle karşılaştığınızı.
ama yalan yok, geçen ay sevda demirel benim home ofisimin altındaki çantacıdan çanta almaya geldi. o an ben de camdan dışarı bakıyordum. bir an gözüm aşağıya ilişti. ve kendisini göğüslerinden tanıdım, ehehe. bir de sunay akın ilişti gözüme. tam o mu, değil mi çıkaramasam da gecenin 2 buçuğunda kucağında bir dünya oyuncakla sırıta sırıta yürüyen gözlüklü ve uzun boylu hafif kel bir erkek başka birisi olamazdı.

burada kimse evde ya da yurtta yaşamıyor ha. ofis var. ofisler var. sanırsın ki anasından çıktığı andan itibaren herkes ofislerde büyümüş, gelişmiş, ergenliğe girip yaşlanmış. her bir yarrak aha bu ofislerde cereyan ediyor. lan bir tanesi de oto tamircisinde, mezbahada, bir matbaada, lokantada çalışmaz mı arkadaş. ve hemen hemen herkes burada yönetici asistanıdır. vay aliminyum!
burada kimseye bir şey de soramazsın ha. sen, sen ol sakın bir şey sorma. hani bir deyim vardır ya; pinti kasaba muhtaç olacağıma keser sikimi yerim diye, aynen öyle. burada sakın kimseye muhtaç olma. nasılsa herkes sen gibi. sen yine de empati yapma. gerekirse bencillik et ve benden değerlisi yok deyip kendini avut. ne farkeder, bu ne kendine söylediğin ilk yalan olacak nasılsa, ne de son. avun git işte.
tüm bunlara karşın kötü mü, asla. yolda yürürken hayatınız boyunca göremeyeceğiniz kadar çok mini etekli ve mini şortlu kız görürsünüz burada gencolar. hayatınız boyunca asla ve asla tanışamayacanız erkeklerle tanışıp bir gecede çatır çatır sevişirsiniz gacılar. ama mevzu sizde bitiyor. tüm bunların olması için güven,özveri ve tecrübe gerekiyor. şöyle hafif yuvarlak ve dik olanından. her iki anlamda da cidden bu gerekiyor sadece. bir de mangır.

iyi bir yer sonuçta burası. moda çay bahçesi'ne oturup avrupa tarafına baktığınızda cana geliyorsunuz dinini-imanını sikeyim. galata kulesi'nde şarap içip istanbul'u seyreylediğinizde gerçekten yaşadığınızı anlıyorsunuz. galata köprüsü'nün altında rakı-balık keyfi yaptığınızda denizin kokusu ciğerinizi dağlıyor.
sokaklarında yürümek ise ayrı bir keyif. hele bir de o yollar trafiğe kapalıysa dadından yinmiyor. gerçi iki adımda bir birisi gelip sizden para istiyor ama o kadar da olacak artık. ona da ayak bastı parası diyelim.

türkiye içerisinde başka bir devlet sanki burası. burada yaşayıp da burada denizin olduğunu bilmeyen milyonlarca insan varmış. geçen yıllarda bir gazetede okumuştum. doğrudur. çünkü öyle yerleri var ki istanbul'la alakası yok. adı istanbul ama kendisi kırşehir sanki. diğer şehirleri küçük gördüğümden değil ya, o şehirler kadar arada kalmış ve fazla dile pelesenk olmadığından diyorum.

bak geceleri güzeldir ama bu şehrin. çok güzeldir hem de. evli evine-köylü köyüne çekildiği an iyidir. yalnız, fazla zorlama yaşayanlar var burada. en basit örneği ise şu, cumartesi geceleri dışarı çıkma mecburiyeti.
iyi de, herkes sen gibi göt yalayıp da tüm hafta içi belasını siktirmiyor ki saçma-sapan müdürlere-müdirelere. işte o cumartesi günü kesinlikle dışarı çıkıp bir şeyler içmek gerekiyormuş. adet böyle. dışarı çıkıp bir şeyler içmekten kasıt da boktan bir pub'a gidip 3-5 sidik gibi bira yuvarlamak, düşerse de mal bi' karı ya da herif kapıp o leş gibi bira kokusu eşliğinde çiftleşmek.

burası güzel ama. çok güzel hem de. çamlıca'ya çıkıp, adalara gidip tadına varmak lazım. düşünsene lan, odanın balkonundan her an denize işeyebileceğin bir yer burası. biraz da paran varsa şahı da sensin buranın, şahbazı da. 
burada yaşamanın en kolay yolu ne ama biliyon mu genç? insan hariç başka bir şey olmak. kedi olabilir mesela bu. köpek de fena değil. hiç olmadı, yabani güvercin ol amına koyim. herkes seni besler, kafanı okşar ve sana şefkatle yaklaşır. ama sakın ha insan olma burada. vallahi yalnızlıktan ve açlıktan geberirsin de kimsenin ruhu duymaz. her şeye ve herkese karşın iyi midir diye sorduğunu duyar gibiyim. iyi söz mü lan, can olum burası can. biz burada hep orgy düzenliyoruz. hepimizin hem sevgilisi hem de sevgilisinden ayrı fak badisi var. kimin eli kimin götünde belli değil. seksten sekse koşuyoruz lan burada. böyle sürekli bir fantezi ve özgürlük deryası burası.

her şey bir tarafa genç, insanın olduğu neresi sonsuz bir güzellikte ki burası da sonsuz bir güzellikte olsun. hani üstad demiş ya; 'kaldırımlar güzel ama bir de üzerinde yürüyen şu insanlar olmasa!' diye. işte o kaldırımların yerine istanbul'u koy, gerisini hayal etmeye çalış."

2 yorum:

  1. "Kaldırımlar güzel. Ama bir de üzerinde yürüyen şu insanlar olmasa!" yazıp google'da arayınca buraya ulaştım. Usta'nın kim olduğunu merak etmiştim. Kimi dem kendi ustalarını insan kendi şekillendiriyor galiba.

    Yarın yeni bir kitap bitecek. Cennetten Kovulan ne zaman bitecek?

    YanıtlaSil
  2. Benim cümlem değil o. Louis-Ferdinand CELİNE'e ait.
    cennetten kovulan biteli 7-8 yıl oldu. öylece duruyor bir köşede.

    YanıtlaSil