9 Ocak 2010 Cumartesi

rastlantı

üzerine basit bir manayı yapıştıramadığım, daha doğrusu basit bir tanımı yakıştıramadığım olgu.. tanrısallık boyutu ise umrumda değil. yine de iki insanın evrende karşılaşması o kadar ütopik geliyor ki bana. ve o insanların bir şekilde birbirilerinden etkileşimi, paylaşım içerisine girmeleri..
fazlasıyla mucizevi ve ütopik. hep ben algılarımı sonuna kadar açık tutma aptallığına büründüğümden mi yoksa başkalarının algılarını ne kadar açtığını bilemediğimden mi bilmem ama bana fazlasıyla sofistike gelir bu olgu. bu yüzden de basit bir şekilde "tesadüftü oldu." veya, "rastlantıydı geçip gitti" diyemiyorum hiçbir şeye.

zira bir çok güzelliğe basit şekilde rastlanmayacağını bilecek kadar ben de süzdüm hayatı. yeri geldi yaşadım. yeri geldi uzaktan izledim. ben de nefesimi bıraktım. ben de nefesimi tuttum..
bir şekilde bu olguya ulvi anlamlar yükledim. bir şekilde kendisini aşan tanımlar.. bu yüzden sığ bir şekilde ele alıp da yere bırakamadım..

öylece tuttum avuçlarımda. askeri birliklerde ceza alan bir askerin elindeki g-3 silahını saatlerce göğüs hizasında dik tutması gibi. ağırlığı 5 kilogram olan silahın dakikalar hatta saatler sonra tonlar çekmesi gibi.
ben de öylece tuttum. 30 yıldır. şimdi ağırlığı dayanılamayacak kadar fazla. bileklerimdeki güç bitmek üzere. bu eylemde başarısız olmamam için ya bu düşünsel ceza bitmeli. ya da benim hayat adındaki zorunlu görevim..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder