4 Ocak 2010 Pazartesi

inanilacak tek bir deger yargisinin olmaması

modern çağın vebası. tarihin her döneminde böyle mi olmuştur? toplumlar teknolojide gelişirken ahlak yönünden çöküntüye mi uğramıştır?
insanlık; görünürde en üst seviyedeyken görünmeyen o kutsallıklar konusunda en altlarda mı sürünür hep? toplumlar ne zaman silkinip de uyanır peki? ne zaman kendi göz kapaklarını jiletlerle kesip de kendine gelir toplumlar?
insanlık ne zaman üzerindeki tecavüzcü zihniyetin penisini kesip de ağzına yerleştirir? sonsuzluk gibi bir olguda ne zaman kendi ömrünün son bulacağını iliklerinde hisseder her birey?

hani tahtaravelliydi tarih? ne zaman yukarı çıkacak şimdi en dipte olanlar? yukarı çıkıp da o yüksektekileri aşağı atacak? tasfiye edecek zulümün torunlarını?

tanrı'nın kendi kendini vareden bir bakteri olabileceği ihtimalini kim düşünür? kim bu düşünce sistemine göre hayatını şekillendirip de daha orjinal inanç silsilesi oluşturur? bu oluşturulan inanç silsilesi içerisinde uğruna kavga edebileceği, savaşabileceği, ölebileceği bir inanç yaratır?
böyle yaparak da kendi varlığını elle tutulup, gözle görülen, dokunulup da hissedilebilen somut delillere bağlar? kim yapar bunu? ya da yapabilir?

okuduğu kitapları, izlediği filmleri ciddiye alıp da o boylamda yaşar? ya da yaşamayı göze alabilir?

sokaklar leş gibi. yaratılış leş gibi. dini, dili, ırkı ne olursa olsun her hangi bir coğrafyada öldürülen bir çocuk için üzülmekten aciz insanlarla dolu evren.
hatta ve hatta o acıya üzülmediği için kendisiyle gurur duyan insan(!)lar var?
ben nasıl bir uykudaymışım ki hala ve hala uyanamadım bu berbat kabustan. insanların iyi olabileceğine dair, insanların iyi olup da bir evrensel acı bulup o acıya yedi milyarın aynı anda ağlayabileceğini ummuşum. o acıyı yeryüzünden yok etmek için yedi milyar insanın aynı safta yan yana, omuz omuza mücadele edebileceğine inanmışım.

ben nasıl bir ucubeymişim ki sıkmışım yumruğumu, kendi yüzüme indirmişim. insanlığın nezdinde kendimi çarmıha çekmişim, ömer'in öfkesini, isa'nın şifasını, musa'nın sihrini, ibrahim'in teslimiyetini, muhammed'in hoşgörüsünü ruhuma katık edip de o uğurda yol almaya çalışmışım.
bir arpa boyu yol katedememişim ama. hep aynı yerde koşmuşum ben. hayat; bir koşu bandıymış. insanmlar ise asla ve asla iyi olmayacak organizmalar.

tecavüzler devam edecek sanırım. sonsuza dek. ihanetler, riyalar, yalanlar... barbekü partilerinde üçüncü dünya ülkelerine kefen dikecek birileri. ve çocuklar ölecek hep.
misket bombalarını oyuncak sanıp da evlerine götüren çocuklar paramparça olup duvarlara yapışacaklar.
bizler ise sadece izleyeceğiz. ben ise sadece izleyeceğim. midem bulanacak. varlığım yük olacak ruhuma. insanlığımın kefareti delirmek olacak. görünmez zincirler ruhumu sıktığında siyasi doktrinler, ideolojiler pranga olup yapışacak ayaklarıma.
tek bir değer yargısı arayacağım. sonsuz olmak için. varoluşumun gerçek olduğuna inanmak için. hayat; varolduğumuz sürece düzeltemeyeceğimiz bir hatadan ibaretken ben yine de çocuklar için yaşayacağım. sadece çocuklara inanarak. misketleri evlerine götürüp de oynasınlar diye. ama o misketler patlayıp da o meleklerin bedenlerini duvarlara yapıştıramayacak.

ruhum ve bedenim varolduğu sürece, gerçek adalet olgusunu yetkili merciler gerçekleştiremedikçe ben asla ve asla inanmayacağım hiçbir şeye. en çok da insanların iyi olabileceğine!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder