5 Ocak 2010 Salı

gece nöbeti

delirmek için en güzel zaman dilimi.. ne üçten beşe olanı ne de 1'den beşe olan şıkkı. hiçbirisi dindiremiyor içimdeki acıyı..
ben geceyi tutuyorum o saatte. gece ise beni.. hayatımın bu noktaya gelmesinde ön ayak olan insanları koruyorum tehlikelerden. kutsal görev adı altında..

elimde g-3 silahım. dişlerimi sıkarak söylüyorum. sessizce; "kutsallığın zorunluluğu mu olur? ya da zorunluluğun kutsallığı?"

duyan yok. sadece ve sadece fısıltılar duyuyorum. arkamdan konuşuyor gece. aklımı kaçırıyorum salise salise. kendimi yitiriyorum gram gram..
ellerim üşüyor. dizlerim. kulaklarım.. gram gram yok oluyorum her nöbette. canım acıyor. annemi arıyorum bir saliseliğine. bu halimi görmesi gerektiğini. bu halimi görüp de benim yerime taş doğurması gerektiğini kabul etmesini.

"belki de taşımdır" diyorum. yine sessizce. o kadar kalabalık ki beynim. her düşünce biribirine çarpıyor. babam geliyor aklıma. 24 ay bu saçmalığı yaşayan babam. ve onun bana sevgisizliği...
"bu yüzdendir" diyorum. "askerdeyken delirdiğinden olsa gerek öz oğlunu ciddiye almayışı. ya da alamayışı.."

zaman asılı duruyor sonsuzlukta. benden binlerce kilometre ötede birilerinin seviştiğini varsayıyorum. birilerinin öpüştüğünü. dudaklarım çatlıyor ayazdan. göğsümdeki g-3'üm bedenime yapışıyor. arada bir tetiğe kayıyor elim. emniyeti açıyorum. yere dik koyup, namluya çenemi yerleştiriyorum..
benim için dizayn edilmiş. kendimi öldürmem için.. "böyle bin saat geçecek" diyorum. "kendime ölümlerden ölüm beğenmem için bin saat.. salise salise hissedebileceğim. saniye saniye damarlarımda dolaşacak bin saat.."

sivildeyken bile tahammül edemezdim gecelere. zira geceler beni yorardı. ya burda. evimden binlerce kilometre ötede. yapayalnızken. hiçbir şeye ve hiç kimseye ait değilken. ne yaparım ben? nasıl bitiririm bu zamanı? nasıl kendime gelirim? nasıl aklımı geri kazanırım?

cevap veren olmuyor. daha saatler var bu gece ki azabın bitmesine. "belki de öldüm" diyorum tekrar. bu da sessizce. "öldüm ve kabirdeyim. azabımı çekiyorum.."

duyan yok. işiten ise anla. anlamak mı? kimin umrunda? üzerime büyük geliyor kamuflaj. hayatın ruhuma büyük geldiği gibi.
yok oluyorum her nöbette. aklımı yiyorum. iç organlarımı. bu yüzden de nöbet bittiğinde sadece uyuyorum. günlerdir açım. dilimden tek bir kelime düşmüyor çamurdan oluşan zemine. tek bir bakışımı yakalayamıyor her hangi bir asker ya da komutan..

canım acıyor. sevmediğim bir mekanizmanın parçasıyım. canım yanıyor. "gerçek acı bu" diyorum. bunu da sessizce söylüyorum. "gerçek acı bu. ayaklarımdan başlayıp saç tellerimde son buluyor. gerçek acı bu. tüm iç organlarımı dolaşıyor. tüm iç organlarımı yakıyor.."

geceyi bekliyorum. gece de benim kendimi öldürmemi. olmuyor. benden önce denenmiş tüm intihar stilleri aptalca geliyor. ellerim tutmuyor. g-3'üme yapışmış eldivenlerim. karşıdan düşman gelse, ayaklarımı sökemem çamurdan. ancak ve ancak olduğum yere uzanırıım. kendimi korumak için değil. uyumak için.

o kadar yorgunum ki zira. bir salisede geçebiliyorum uykuya. bir salisede geçebiliyorum kendimden. yağ gibi akıyorum hayattan..
o kadar yorgunum ki adımı unuttum. arada bir göğsümün sağına bakıyorum. acil durmlarda komutanların soyadımızı anımsaması için yazılmış soy ismime. "kurt" yazıyor. "evet" diyorum. "içten içe beni kemiren diğer benin soyadı olsa gerek.."

geceyi tutuyorum bir kulübede. göz hizamda kum torbaları var. arada bir yumrukluyorum. içimden sayıyorum delirmemek için. ya da delirdiğim..
manası yok artık hiçbir şeyin. önemsiz kutsallıklar. "bitsin" diyorum sadece. 2 günde bir gittiğim tuvaletin arka kapısında yazıyor;

"bitmez."

dışarı çıktığımda ekliyorum;

"evet. bitmez. bitse de amına koyayım. bitmese de. herkesin ve her şeyin."

geceyi tutuyorum. bir kulübede. kendimi öldürmemek için. birileri buna, nöbet diyor..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder