9 Ocak 2010 Cumartesi

kendini yaşlı hissetmek

yaşanmışlıkla ilgilidir. ya da yaşanmamışlıkla.. bilmiyorum. bilmek de istemiyorum açıkçası.. çünkü "bildiğiniz her şeyi nizamiye kapısının dışında bırakın" dedi rütbeliler. yaklaşık bir ay önce. ben de bıraktım. yalan söylüyorum. bırakmak bile istemedim. ne okduğum her hangi bir kitaptaki sevdiğim bir cümle çıktı zihnimden ne de çok sevdiğim bir filmdeki çok sevdiğmi bir sahne. hiçbirisi çıkmadı içimden. belki bir kaç gece rüyamda bile askerdim. ama ötesi boş. ötesi hikaye. ve benim karnım tok hikayelere. belki masal olsaydı, uykusuzluk çektiğim gecelerde birisi okusun isterdim. o da belki...

bazıları hayata yaşlı gelir. kişinin ruhunun ve kavramları algışlayışının ağırlığının yaşlılık olarak algılanmasından bahsetmiyorum. o kadar sofistike olacağına inanmıyorum insanın..
bazıları diyorum işte. bazıları yaşlı gelir dünyaya. güney doğu anadolu bölgesinde kadın olarak doğar kızlar mesela. ve göğüslerinden önce kaderleri çıkar. kalçalarından önce de geleceklerinin belirginleştiği gibi.

milliyetçiliğin bir din olduğu bu topraklarda da her erkek çocuk asker doğar. penisinden önce ruhu erekte olur. ve kavgalarla büyür. büyütülür. bıyıklarından önce de bir çoğunun sırtı terler. selpak satarlar. kırmızı ışıkta bekleyen arabaların camlarını silerler. bir çoğu ya ezilir. ya da sakat kalır.

bazıları hayata yaşlı gelir. bazılarının ise asla ve asla yaşlanmadığı gibi.

işte o büyümeyenleri istiyorum ben. asla yaşlanmayacakları!! sürünürken askerde. 9 ay annelerinin rahminde taşıyıp, askere gelmelerine yakında babalarının içinde saklanan zengin piçlerini.
9 ay annelerinin rahminde taşıyıp hayatları boyunca da babalarının sırtında yaşayan kadın müsveddelerini. işte onları istiyorum ben. yüzlerine yakışan yaşlılık emaralerini kasaturamla atmak için!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder