9 Şubat 2011 Çarşamba

Yaş 30

tehlikeli bir yaş.. hem de ne tehlike.. katil olmakla çok büyük bir adam olmak arasındaki şey de ince bir çizgi değil.. zira o çizgiyi elime alıp da geziyorum ben.. 
otuzumdan kaç gün aldığımı bilmiyorum.. sanki çok büyük hayaller kurup da her birinin altında kalmış gibiyim.. sanki tüm dünya yıkılmış da ben altında can vermişim gibi.. neden böyle oluyor, bunu da bilmiyorum..

daha geçen gece muhabbetin en güzel anında, yanımdaki bir arkadaşıma dediğim şuydu, "bir gün öleceğiz, ve bedenlerimiz çürüyecek.."

oysa ne gerek öyle bir anda böyle bir cümleye? bilmiyorum.. zihnimden atamadığım tek düşünce ölüm sanırım.. bu yüzden bu kadar çok ısırıp, dişlerimi geçirmek istiyorum hayatın yumuşak etlerine.. ölmeden, ölmenin telaşındayım sanki.. ölmeden ruhumu öldürmenin.. belki de çok önceden ölmüşümdür.. bundan da haberim yok açıkçası.. son 1 yıldır özellikle, iç organlarım ve ruhum alınmış gibi.. birilerinin asla cesaret edemediği, edemeyeceği bir çok şeye ben gözlerim kapalı atlıyorum.. bunun nedeni ne, onu da bilmiyorum.. cesaret desen değil, zira cesaret; çok yoğun bir duygudan gelir.. bende yok o duygu.. benimkisi uyuşmuşluk sadece.. hissettiğim sadece bu.. el parmaklarımdan başlayıp, tüm vücudumu dolandıktan sonra ayak parmaklarımda hissettiğim uyuşukluk.. bu duyguyu iyi bilirim işte.. askerde, gece 1-5 nöbetlerinde hissettiğim duyguyla aynı.. oradayken soğuktan dolayı uyuşurdu bedenim, ruhum.. peki ya burada, bir ağustos gecesi? neden uyuşur? hava cehennem gibi.. nem cehennem gibi.. istanbul, tüm asaleti ve şıklığıyla bir nefes ötemde.. neden uyuşur ruhum? neden uyuşuyor?

yoksa böyle mi ölünüyor? yavaş yavaş? sindire sindire.. eğer ki böyleyse, son nefesimde canım yanmaz benim.. tam tersi sonsuz bir uyanışla ve huzurla dolar ruhum.. böyle mi acaba ölmek? bilmiyorum.. tüm sorularım, tüm bildiklerim, tüm hissettiklerim gelip ölümün ön kapısına dayanıyor.. ve ne oradan içeri girebiliyor, ne de geri dönebiliyor.. ben ise orada bekliyorum işte.. ruhum ve bedenim uyuşuk bir şekilde..
bedenimin atletikliğine rağmen ruhum bir yatalak.. bu zamana kadar yaşadığım ve hissettiğim her şey için hissettiğim tek duygu ise sadece kayıtsızlık.. hiçbir şey hiçbir mana ifade etmiyor.. her yeni insan yeni bir hayal kırıklığı.. kendimi dev aynalarında gördüğümden değil yahu, hissedebildiğimden.. bir zamanlar hissettiğimden böyle konuşuyorum..

zira siz benimle büyümediniz.. siz benimle hissedip, benimle sarhoş olmadınız.. 30 yıl ben hamallığını yaptım bu bedenin.. 30 yıl tüm rezilliklerini ben kamufle ettim bu ruhun.. ötesi yok ama.. insanın kırılma noktası bu yaşı işte.. benim hakkımda, "32'ine kadar cinnet geçirip binlerce insanı öldürdükten sonra intihar etmezsen bir şeyler olacaksın" diyen o müthiş adam yanılmıyor sanırım.. son 2 yılındayım hayatın.. ne ötesi var ne de berisi.. son 2 yıl işte.. öncesindseki 30 yıl umrumda değil.. berisindeki azami 30 yıl da umrumda değil.. yeni doğmuş bir bebek gibi iki yıl ömür biçiyorum kendime.. ölçüsünü almadan biçiyorum ama.. 

tanrı'nın beddua ettiği ebu leheb benim sanki.. neye elimi uzatsam hem elimi uzattıklarım hem de ellerim kuruyor.. demek ki böyle bir şeymiş büyümek.. uyuşmakmış büyümek.. uyuşmak.. ötesi değil.. 30 yaş ise bu uyuşukluğun tavan yapıp, o tavandan taşıp, gökyüzüne ulaşmasıymış.. keşke böyle olmasaydı ama.. bedenimin enerjikliği ile doğru orantılı olarak ruhum da enerjik olsaydı.. dost sohbetlerinde, gündüzleri attığım kahkahalar gerçek olsaydı keşke.. ama değil.. kendimi biliyorum çünkü.. geceye dönük yüzüm.. gecenin karanlığına.. yalnızlığına.. ve sessizliğine.. sırf bu yüzden önemi yok artık hiçbir şeyin.. geç kalınmışlık da manasız, erken varışlar da.. ölümden ötede ne bir cennet var, ne de yaşamdan beride bir ruh alemi.. hepsi yerle yeksan.. hepsi üfürük.. insan zihni ve bilinci her şey.. 30 yaş ise bu bilincin tamamen açılıp asla ve asla kapanmayacak derecede içeriye rüzgar dolmasına olanak sağlayan çift kanatlı demir kapısı.. hani şu ortaçağ kiliselerinin demir kapıları var ya, işte onlardan.. gücün yeterse kapat.. gücünüz yeterse kapatın.. yerimden kıpırdayacak halim yok benim..


1 yorum:

  1. annesi iyi ki geç kalmış; zira bunda çok önemli bir sebep varmış, randevusu verilen herkes belirlenen gün ve saatte dünyaya yollanırmış..

    insan, yaşamı yıllarla hesaplamayı bilir. mesela 30+2=32, 32-32=0, 0+32=32, 32+...=...
    rakamlarla kendimizin farkında olabilmek de güzel. o da bilincin bir parçası sonuçta.

    birgün karanlıktaki biri, bir ışık görmüş; uyuşmuş olan her kimse, kendi tuttuğu ışığı göremezmiş; herkesin tuttuğu ışığı, onunla karşılaşanlar alırmış. karanıktaki, ışıkla mutlu olmuş; ışık tutan kişilerin herşeyi gibi rakamları da pahada ağırmış. hazırlanan hediyelerin hiçbiri uymamış; dolu almamış, boş dolmamış; hiçbir hediye güzel insana ulaşamamış.. ışık alan, üzüntüyle kalakalmış.

    tarihlerimiz eskidikçe büyüdüğümüz de, başımızı sükunetle önümüze eğdiğimiz de gerçek.. rakamlar arttıkça tüm demir kapılara yetiyor güç; açmaya ya da kapatmaya. en güçsüz zamanda bile büyümüş olmanın gücü yetiyor.

    güçlü olsun ve yaşasın. ve başında, ortasında, sonunda herkes aynı şeyi söylesin: "iyi ki doğdun!"

    YanıtlaSil