17 Şubat 2011 Perşembe

Armin Van Buuren

müzik adına varolmuş ve varolabilecek en iyi şey.. 

her hafta "a state of trance" setleri bizi bizden almaktadır.. bu a state of trance setlerindeki şarkıların full listesi ise winamp uyumlu lyric programları ile gösterilmektedir..

son 3 yıldır elde ettiği başarıların tesadüfi olmadığı ise "imagine" albümü ile kesinlik kazanmıştır. her hafta saatlerce müzik yapmak, hem de tüm seti dinletmek beceri ve yetenek isteyen bir iştir.. kendisi ise bu işin altından alnının akıyla çıkmaktadır..

dinlenesi.

"armin only!"


***


hayatımı dolaylı yönden, güzel bir şekilde allak bullak eden adam oldu.. bir anadolu şehrindeki tattoo & piercing stüdyomu istanbul'a taşımama neden olan adam oldu..
ne gariptir ki hayatım ya filmlerle değişiyor, ya kitaplarla ya da şarkılarla.. bu durumdan rahatsız mıyım? asla..
yıllar önce bir lunaparktaki balerinin eteğinde bulup lunaparktan eve geldiğim gibi bir köşeye atıp orada aylarca beklettiğim "kinyas ve kayra" isimli kitabı bir yaz gecesi tek nefeste bitirip de "şimdi ben ne bok yiyeceğim?" diye kendime sorup, üzerimdeki boxer'la sabahın 5 buçuğunda bömböm düşünüp hala hayatımla ilgili net olması gereken bir çok konuda karar veremediğim gibi, bu insanın 16 temmuz'daki istanbul performansından sonra kaldım bu şehirde..

müzikal anlamda neler yaptığını yıllardır takip edip takdir etmeme karşın 16 temmuz 2010 gecesi muhteşem bir performans sergilemesini beklemiyordum açıkçası.. sanki o gece birisi göğüs kafesimi baştan başa yardı da tüm ritmleri içime yerleştirdi.. ben de ana sahnenin önünde, kendisine 15-20 metre uzaklıkta dinledim.. yeri geldi ritm tuttum, yeri geldi sigaramı yakıp votka-redbull'umu kafama diktim..
ne yaparsam yapayım işte o gece büyülenip kaldım.. tamı tamına 2 saat 35 dakika müzik denen kavramın neden bu kadar muhteşem olduğunu tüm bedenimde hissettim.. istediği an istediği duyguyu dinleyicisine yaşatan bu adamı her yönden takdir edip bir kez daha baş tacı yaptım..

16 temmuz 2010 istanbul performansı ile ilgili çektiğim video görüntüleri ve fotoğrafları nete yükleyip de o geceyle ilgili bir entry yazmaya niyetlendiğimde ise digital fotoğraf makinasının hafıza kartının bir şekilde formatının değiştiğini ve içindeki her şeyin silindiğini anladım.. bir an küfrettimse de sonrasında güldüm..
eylül ayı gibi tekrar istanbul'a gelmesi konuşulan bu şahane adamı tekrar bu şehirde dinlemem için havaalanı arızalı olan bir anadolu şehrinden 9 saatlik yolculuk adı altında çile çekmek yerine iş yerimi bir saat önceden kapayıp da gidebileceğim için gülümsedim..

böyle bir adam oldu şimdilerde benim için bu adam.. hayatımı değiştiren adam.. ve kendi kendime düşündüm; "bir insan bir şeyi gerçekten yürekten sevip de onunla ilgili net ve somut olursa tanrı veya evreni yaratan varlık, o kişinin o sevdiği varlık sayesinde mutlu olmasını sağlıyor.. bir şekilde işaretler serpiştirip de hayatını değiştirmesini ya da hayatına yön vermesine neden oluyor..

kendisi bilmese de ve asla bilemeyecek olsa da bir haftada tüm hayatımı avuçlarına alıp sıktı, ve usta bir sihirbaz gibi yeni bir hayat sundu bana.. bu yüzden ekstra sevgi ve takdirimi kazandı..

"armin only!"



***


müziğin ulaşıp ulaşabileceği son nokta..

bu adamın yaptığı müziği dinlemeliydi tarihe yön verdiği varsayılan herkes.. diktatörler, din adamları, filozoflar, şairler, ressamlar, yazarlar, heykeltraşlar, kendini iyiliğin ya da kötülüğün bilinmeyen fakat hissedilen kollarına bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde kendini bırakanlar..
acaba o zaman yine dünyayı yerle bir etmek için, hitler, üstün ırk projesini hayata geçirir miydi? acaba, faşizm, yerle yeksan eder miydi koca bir yüz yılı? ortaçağda, cennetten arsa satabilir miydi gözü açık din sansarları? ve birileri de bunu yer miydi?

cahiliye devrinden geçer miydi insanlık? cehalet patikasında kolkola yürür müydü birileri? göç eder miydi onlarca kavim, dünyanın bir ucundan öteki ucuna? suyun kaldırma kuvvetini bulur muydu birisi? bir diğeri ise yerin çekim gücünü? bir diğeri ise başka bir şeyi?
hatta yazı icat edilir miydi? kelimeler, cümleler, isimler dökülür müydü bir yerlerden başka bir yere? ihtiyaç duyar mıydı insanlık, insani ihtiyaçlara? sabahları, gidilecek işleri olanlar, giderler miydi işlerine? sabahları, gidilecek okulları olanlar, giderler miydi okullarına?

insanlık kötülük adı altında gerçekleşen her şeyi ama her şeyi gerçekleştirir miydi acaba?

sanmıyorum..

cevabım bu kadar net.. bu insanın yapmış olduğu müziği dinlediğim an dış dünyayla kopan bağım şahidim olsun ki hiçbiri ama hiçbiri gerçekleşmezdi.. insanlık, iyilik ve güzellik anlamında ulaşıp ulaşabileceği en yüksek noktaya varıp, oradan seyrederdi her şeyi..
tadına varırdı her şeyin.. tadına varıp da insan olmanın onuruna ve erdemine yaraşır şekilde taçlandırırdı kendisini.. "armin van buuren" eserlerini dinleyerek.. eline aldığı başka bir müzisyenin şarksını bile orjinalinden katbekat güzel ve dinlenesi yapan bu adamla mest olurlardı..


"armin only!"


***

yine yaptı yapacağını.. ve üstüste 4. kez dünyanın en iyi dj'i seçildi.. ne denilebilir ki? hiç. muhteşem bir müzik kabiliyeti, mükemmel bir müzik kulağı.. bu adamın yaşadığı kafayı yaşamak için bedenimdeki uzuvların yarısından feragat edebilirim..

http://www.djmag.com/top100

aha bu da ödülünün linki.. kendisi twitter'da paylaştı az önce..

http://twitpic.com/31g120

bu da teşekkür konuşması.. lan cennetle müjdelensem bu kadar sevinmem yemin ederim.. bu adamı eşsiz kılan işte bu;

http://www.youtube.com/watch?v=8hthllqyiry

***

işte dj mag ödül töreni performansından kolajlar.. görüntü donsa bilse ses donmuyor;

part1) http://www.youtube.com/watch?v=au0dywwvudq

part3) http://www.youtube.com/...pam0rqlbngk&feature=related

part4) http://www.youtube.com/...ampjnjoyrve&feature=related

***

bu da kendisinin nasıl bir müzisyen olduğunu bilmeyenler için gelsin.. eski çalışmalarından; "the sound of goodbye.."

http://www.youtube.com/watch?v=lmaludvrca4

***

bu da evrensel anlamda armin hayranlığının ne boyuta ulaştığının kanıtı;

http://twitpic.com/3044q4

"armin only!"


***

ne zaman kendisini dinlesem beni bir başka aleme götüren adam. ve ben ne zaman gerçek anlamda bir şeyler yazmak-okumak istesem bu adamın setleri eşliğinde bu eylemleri gerçekleştiriyorum. kulaklıkları kulaklarıma geçirip, dış dünyayla tüm bağımı kesip, koşar adım yazıp, soluk soluğa okuyorum.
ve şaşırıyorum. gerçek bir şaşkınlık ama bu. bu insandan bihaber milyarlarca insan geliyor aklıma. bu insanı bir defalığına dahi olsa dinlemeden ölüp gitmiş müzik kulağı güzel adamlar. müzik zevki üst seviyelerde gezen kadınlar.

veya dinleyemeyecek olanlar. hastalar mesela. ölümcül bir hastalığın pençesinde mücadele verenler. sağırlar mesela. tek bir sese hasret doğup o hasretlikle ölecek olanlar. çocuklar, yaşlılar, inandıkları ya da inandıklarını varsaydıkları şeyler yüzünden burun kıvıranlar. müzik zevki "ben her şeyi dinlerim"den öteye gidemeyenler aklıma gelir. sırf müzik denen olguda illa söz gerekli diye kendini kasanlar ve üç kuruşa satanlar gelir aklıma. hepsi için üzülürüm. benim üzüntülerim gerçektir. benim mutluluğum gerçektir. yalanım bile gerçektir benim. ben her şeyin gerçeğini yaşadığımdan, ya da yaşadığımı varsaydığımdan bu adam bir başka gelir bana. bu adamın yapmış olduğu müzik bir başka gelir.

anlatamam ama. ben ki yeni tanıştığı bir insana istediği an yüz binlerce uydurma hikaye anlatıp milyarlarca yalan söyleyebilecek kapasitede olan ben, anlatamam işte. sadece bu adamın yapmış olduğu müziği o kişinin beğenisine sunup geri çekilirim. bir çoğu beğenmez. nadirdir kendisine yeni hayranlar eklediğim. ki ne beklenir benden! ama sevdirdiklerim, bağımlısı ettiklerim vazgeçemezler. trance müziğin o eşssiz sonsuzluğu ve dinginliği istediklerini sunar onlara. "alın" der. "onlarca yıldır devam eden müzikal arayışınızın son durağı burasıydı. ötesi yok. ne geçmişte denediğiniz, sizi ifade ettiğini varsaydığınız bir çok müzik çeşidi ne de gelecekte varolabilecekler, hiçbiri ama hiçbiri dindiremeyecek işitsel açlığınızı. alın, ve dinleyin."

geri çekilirim. kulaklarıma kulakları geçirip, sırtımı bir koltuğa ya da kanepeye yaslayıp, son sürat yazarım. sanki ben can havlindeymişim, birazdan son nefesimi verecekmişim ve azrail benden son cümlelerimi bekliyormuş gibi. beyaz sayfalara, gri ekranlara, büyük harflerle içimdeki son iki cümleyi dökerim;

"ey insanlık, bu adamı dinleyin! ve dinletin!"



"armin only!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder