22 Haziran 2011 Çarşamba

İstanbul

dün gece kendisini kalamar, kavun, beyaz peynir, acılı ezme, yaprak sarması, patlıcan közleme... ve rakı ile öptüğüm muhteşem şehir. o kadar güzel ki, yarın yine hayatının karambollerinden birisini yaşayacağı 12 haziran 2011 genel seçimi yüzünden hiçbir şey kaybetmeyeceğine inanıyorum güzelliğinden? 
içinden denizi ve üstünden gökyüzünü alamadıktan sonra istanbul'un güzelliğini bozmaya hiç kimsenin gücü yetmez ve yetmiyor. yetmeyecek de. sadece mutluluğun değil mutsuzluğun da mükemmel yakıştığı bir şehir çünkü burası.

daha dün gece işte, rakı masasında demlenirken hemen yanımızdan geçen erkekli-kadınlı grubun içerisindeki beyaz etekli kadının kendisine şarkı çalan çingene çocuklara eşlik edip yürürken oynaması ve ayak bileklerine vurulduğumu bilmemesi bu şehri büyülü yapıyor gözümde.
hatta o an o kadının ayak bileklerine baktığımı hisseden, karşımda oturan, kadeh tokuşturduğum kadına, "şu an beni linç etmeyeceklerini bilsem, kalkıp o kadının ayak bileklerini anasonlu dudaklarımla öperim" dememin tek nedeni yine bu şehir.

hayatımın hiçbir döneminde bu şehirdeki gibi bir açlık çekmedim ben. bu muhteşem şehirde hayatımın her anı dopdolu geçsin istiyorum. çünkü bu şehirde içmeden ve sevişmeden geçen tek bir salise boş geliyor bana. 
yaşanmadan geçen, yaşanmamış geçen tek bir salise kayıp olarak geliyor bana. yaklaşık bir yıldır hemen hemen her gece home ofisimin olduğu sokaktaki elektrik direğinin üstüne geceleri gelip orada saatlerce duran martının üzerine yemin ederim ki dünyada varolan her hangi bir şehirde bir ömür yaşayıp da şu şehirde bir kereliğine rakı-balık keyfi yapmayan her insanın hayatı boşa geçiyor. geçmiştir. ve geçecek.
rakı-balık keyfi sonrasında anasonlu dudaklarını ve ruhunu, dudakları anasonlu bir kadının dudaklarında ve bedeninde gezdirmeyen her bir erkeğin ömrünün boşa geçmesi gibi. yine o erkeğin yaşlı bir çingeneden bir adet kırmızı bir adet de beyaz gül alıp verdiği kadının ayağa kalktıkları an erkeğin koluna girmediği her salisenin de boşa geçmesi gibi.

acısı yok mu? var tabii. fazlasıyla hem de. bir anlık restoranın garsonlarını atlatıp yanıma gelen, 2 tl karşılığında güzel bir şarkı söyleyen küçük çingene kızının sol elinin serçe parmağının eksikliğinin toplamıdır istanbul'un tüm acıları. darbukasına istediği gibi parmaklarını yerleştiremeyen o küçük çingene kızının hayatı boyunca yaşayacağı eksikliktir istanbul'da acıya dair varolmuş, varolan ve varolabilecek tüm acılar. gerisi? yok. 

yaşamayı ve yaşanılmayı bekleyen koskocaman bir dekor istanbul. çekilmeyi ve yaşanmayı bekleyen koca koca hayatların, aşkların, tutkuların, sevmelerin, sevişmelerin dekoru. şehri.

1 yorum: