18 Şubat 2010 Perşembe

zaman

geçiyor.. içimden.. geçiyorum.. içiden.. ta ayak tırnaklarımdan başlayıp da saç uçlarıma kadar hissediyorum kendisini bu günlerde.. saniye saniye değil. salise salise değil. gram gram. katre katre. santim santim..

değişti kavramlarımın yeri.. gerçek bir erkek oluyorum sanırım artık.. içerimdeki tüm kadınları tek tek darağacına çekiyorum yaşadığım şehirden binlerce kilometre ötede. zorunlu askerlik görevimi gerçekleştirirken..
annemi bile çok-az arıyorum nöbet dönüşlerinde. her ne kadar koğuştaki yatağımın ayak ucunda "ailenizi sık sık arayın, onları merakta bırakmayın" mivalinde bir emir cümleciği olsa da ben uymuyorum bu emire..

çile çeken keşişler gibi canımı acıtmak için elimden geleni ardıma koymuyorum. tıraş olmuyorum çoğu sabah. karakol komutanımız olacak 7 aylık, 23 yaşındaki çocuk delirsin diye. gelip de yüzüme bir santimlik mesafeden bağırsın diye.. 45 askerin içerisinde beni süründürsün diye. bana ceza olarak ekstradan 4 saatlik yakın emniyet yani amt öbeti tuttursun diye.
karakolun tüm fayanslarını bana saydırsın, tuvaleti 10 dakikada bir paspalatsın diye.. yatağıma sadece uyumak için geçeyim diye. o da günde 3 saat. bilemedin dört.. ötesi yok.. gemişimi düşünmeyeyim diye.. . neyse ki sivilden yedeklemişim uykularımı.. şişirmişim gözlerimin altını..

artık yorgunluk, midem ya da kalbim gibi bir organım oldu.. "nasılsın asker?" diye sorsa albay, "yorgunum komutanım" diyecek kadar yoruyorum kendimi. yorduruyorum. "bir sıkıntın var mı?" diye soracak olsa karakol komutanım olacak çocuk, "yorgunum" derim...

artık bilinçli deliliğim. bilinçsiz akıllılığım.. gün saymıyorum. şafak kağıdımla geçen gün kıçımı sildim, kantinde selpak kalmamıştı..

neyse işte.. bu aralar içindeyim zamanın. ya da o benim içimde. bilmiyorum. geçiyorum ya da o geçiyor. bunu da bilmiyorum..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder