18 Şubat 2010 Perşembe

kürt

yüzbinlercesi askeriyenin temel taşı olan erlik statüsünü dolduran insanların ırkı. onlarca yıl ırk olarak bile sayılmadılar gel ki kendi ülkelerinde.. üzerlerinde hücum yelekleri, ellerinde g-3'lerle vatanı korumaya gittiklerinde anladım her birinin, bu ülkeyi sevdiğini varsayan ibne ülkücülerden daha değerli olduklarını..

tim komutanı olarak başında nöbete çıktığım, çelik kuleden sınırı koruğumuz, ahmet kaya'nın askerliğini yaptığının varsayıldığı mevziye elli metre uzaklıktan ahmet kaya'nın şafak türküsü'nü beraber söylediğimiz her kürt çocuğuyla sırdaş oldum. hayatımı anlattım. hayatlarını anlattılar..

hep "abi" dediler bana. ya da "hocam." geldikleri toprakların kanunları dinleriyle yaşıt. geldikleri toprakların dilinde her kelimenin sonuna, her cümlenin sonuna "dır, dir" eklerini ekleyip de tanım yapma zorunluluğunu hissediyorlar. bu yüzden çırpınıyorlar. bu yüzden canları yanıyor..
acımasızlıkları çektikleri acılardan kaynaklı. bu durum benim midemi bulandırsa da şafak alıyorum teskerecilerinden bile. beraber sigara patlatıyoruz karakolun bahçesinde. külotçu yalaka ibnelere küfrediyoruz. pkk'ya sövüyoruz son ses. kaçakçı götverenlere. "bana kürtçe öğretin" diyorum her birine. hangi cümleyi ilk öğrenmeyi istediğimi sorduklarında "aşk" diyorum..

gülüyorlar.. onlar da biliyor ki bir yabanci dilde ilk öğrenilen kelime küfürdür. "gülme lan" diyorum her birine. "küfürleri biliyorum.." bu kez kahkahalarla gülüyorlar.. gözleri içe göçük hayatları gibi.
bedenleri dar vücutlarına.. bozuk gramerlerle mükemmel cümleler kuruyorlar.. bir çoğu türk askerlerden daha cesur.. bu yüzden korkmuyorlar hiçbir şeyden.. savaşın içine doğmuş, savaşı yaşıyorlar.. sırf bu yüzden g-3 oyuncak gibi geliyor onlara. uykusuzluk ise öylesine bir angarya..

yine de şafak sayıyorlar. nöbet tutuyorlar.. "abi" diyorlar arada bir. güvendiklerine. "askerlik paralı olsaydı keşke. paramız bitti."

içim acıyor. nöbet yerine getirdiğim 8 sigaranın dördünü yanımdaki bir kürt çocuğuna veriyorum. beraber içiyoruz. isimleri müthiş; azat, zaman, garbi, falay, agit, cuma...

"ne güzel isimleriniz var" diyorum.. dalga geçtiğimi sanıyorlar. karakolda hepimiz için mangal partisi organizasyonu yapmak istediğimde, para vermeyen diğer askerlerden parayı onlar alıyorlar...

hep küfrediyorlar ama. her yerde. her an ve her salise. bir başkasının ardından ana-avrat küfreden bir ibnenin üzerine yürüyecek kadar onurlular. daha kaybetmedikleri insanlıkları var.. asla da kaybetmeyecek gibi duruyorlar. en aşağı bir yüz yıl mücadele edecekler. teknoloji ile aralarında koca bir ekonomi var.

kız arkadaşları yok. çünkü bir çoğu evli.. karıları var. eşleri değil. karıları. doğdukları topraklarda kadın kelimesi yok çünkü. sözlükleri farklı. sözcükleri farklı. yine de ölümüne dinliyorlar beni. bir akşam üstü karakolun arka tarafında kürtçe bi türküyü piç etmeden söylemeye çalışırken ben.. alkışlıyorlar birden. türküyü bitirdiğimde. hoşlarına gidiyor onları kabullenmem. keşkelerini görebiliyorum bakışlarında.. maç izlerken beraber küfrediyoruz hakeme.. asker ajandalarına aynı cümleyle başlıyorlar;,

"bana kalbin kadar bu temiz sayfayı..."

kalpleri temiz çünkü. fazla kirlenmemiş. fazla kirlenmeyecek de.. kötü olan her şeyden nefret ediyorlar. kendi illerinde gerçekleşen illegal gösteri haberleri çıktığında susuyorlar. tanıdık birini arıyorlar belki.. bilmiyorum.. dışarı çıkıp da sigara içtiğimizde suskunluk hakim oluyor. ay ışığı ise savcı.. bu dava bitmez. onlar da biliyorlar.. bu kavga bitmez. onlar da biliyorlar. bu yüzden dayanıklılar çünkü..

taş gibiler. taş kalpli babalarin büyüttüğü taş gibi adamlar...

karakoldaki en zor nöbet yerlerine onlar gidiyor. ben seviyorum her birini. cümlerinin sonuna tanım içeren "dir, dır" eki ekleyen her birini. galatasaray'ı ölümüne sevenleri.. fenere tapanları.. kara kartalları... türk bayrağına bakarken "ne güzel bir bayraktır bu" diyen diyarbakırlı azat'ı.. gece şafak atmaya yaklaşırken "bu ülke her şeyiyle güzel" diyen tuncelili zaman'ı...

hepsini..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder